Konu : Azize Anne'nin defterinden notlar...
Gönderen :
Çiğdem
Tarih :
9/28/2020 12:53:55 PM
.
BİR HAK AŞIĞININ YAYINLANMAMIŞ DEFTERİNDEN NOTLAR
Okuyucu Mektubu
Aziz Büyüğümüz ve Çok Kıymetli Dostlar...
Kısa bir süre önce Hakk'a göçen Ankara’nın manevi sultanlarından Rıfai dervişi Azize Anne’nin (Azize Emrem Hanımefendi) manevi dünyasını bir parça da olsa sevenlerine tanıtabilmek üzere bir rahmet vesilesi olarak siz Sabri Tandoğan büyüğümüzün bir takdimini de içeren kendisinin kaleme almış olduğu şiir ve ilahi kitabını bu haftadan başlayarak inşallah sitemizden yayınlamaya başlıyoruz. İzleyen günlerde inşallah rahmetli yazar Sayın Samiha Ayverdi Hanımefendi ile olan orijinal yazışma ve notlarını da iletebilmek dilekleriyle kendilerine Allah’tan rahmetler diliyor siz kıymetli gönül dostlarına da en derin selam ve sevgilerimi sunuyoruz...
Ç. Seçkin Gürel
İNSANLARIN İMANINI TAKVİYE ETMEK İÇİN
SESLENİŞ
AZîZE EMREM
ÖNSÖZ
Ahmed-e'r -Rifaî Hazretleri rüyamda bana bir defter gösterdiler. Saman rengi sayfaları olan bir defterdi. "Şu kitabı yaz kızım, fayda görürsün" buyurdular. Kitabın kapağında orta yerinde eski Türkçe "Allah vardır" yazılı idi. En üstünde de yeni Türkçe olarak çini ınürekkebiyle: " İnsanların îmânını takviye etmek için" yazılıydı. Ben çok uzun zaman buna cesaret edemedim. Şimdi kısmet oldu. İnşaallah faydalı olur.
Azîze EMREM
TAKDİM
İnsanoğlu yaşadığı sürece birçok insanla görüşür, dostluk kurar, fikir alış verişinde bulunur. Bazı kimseler vardır ki, düşünceleri ile, yaşantıları ile olaylar karşısında takındıkları tavırlar ve söyledikleri sözlerle sizi ömür boyu etkilerler. Size yepyeni bir bakış açısı, yaşama üslûbu kazandırırlar. İşte Azize Anne böyle ışık veren, insana ve onun akıp giden hayatına anlam ve güzellik katan bir gönül sultanı. Otuz beş yıl oldu görüşeli Bu otuz beş yıl içinde ondan öğrendiklerimiz, işittiklerimiz, hâl olarak şahidi olduğumuz öyle güzellikler, incelikler oldu ki, bize renk verdi, nur verdi, içimiz mânâ âleminin çiçekleriyle doldu. Zaman zaman, "Ve bir an yaşıyorum bütün bir ömre bedel" dedik. "Sevmek devam eden en güzel huyum" dedik. Bir ömür düşünün, bütün dakikaları iyiye, güzele, büyük ve yüce olana adanmış, hayra adanmış. "İki günü birbirine eşit olan ziyandadır" Hadisinin en güzel örneğini ben Azize Annede gördüm. Onu ikinci annem bildim, öyle sevdim, saydım, örnek aldım. Bilinmeyen bir kıt’a gibi onu biraz daha anlamaya çalışıyorum.
Tevhid, İslâmın en yüce konularından biri. Yazan çok, konuşan çok, yaşayan az. Azize Annenin en çok dikkat ettiği, en hassas olduğu konu. Hemen her sohbetinde sözü tevhide getirir, “Aman yavrularım” der; “Kelâmı Hak'tan alın, söyleyene değil, söyletene bakın”. Ömür boyu tevhid düşüncesi içinde yaşamış; sözleri, davranışları, düşünceleri ile en güzel örneğini vermiştir.
Azize Anne; “Her an her yerde, kiminle olursanız olun, gönlünüz Allahla beraber olsun. Resulullah Efendimize daima salât ü selâm getirin. Şu Hadisi unutmayın. "Allahım, beni bir an, bir andan da kısa bir zaman nefsime bırakma. Şüphesiz nefis kötülüğü emredicidir" derdi. Yine;
“Teferruata boğulmayın. Daima özü bulmaya, iyiyi, güzeli, doğruyu görmeye çalışın. Bakar kör olmayın. Her an her şey kendi hal diliyle Hakkı zikrediyor, işitmeye çalışın, görmeye çalışın. Yunus ne güzel söylemiş, "Her zerrede Hak nazır, göz gerektir görmeye" der ve ilâve ederdi: "Görene ! köre ne..."
Azize Annenin en büyük özelliği tevhidi yaşamasıydı. İç ile dış, zahir ile bâtın, madde ile mânâ arasında, dünya ile âhiret arasında öyle güzel bir denge kurmuştu ki. Her söz, her insan, her olay onu Hakka götürmeye bir vesile idi. Boş sözden, gereksiz şikâyetlerden hiç hoşlanmayan annemiz, sohbetinde her nasılsa bulunmuş ham ervahtan birinin lüzumsuz, boş sözlerinden tedirgin olunca hemen başını önüne eğer, sükût ederdi. Bu hareketi derhal karşı tarafı uyarır, uyândırırdu En çok sevdiği, tekrar etdiği sözlerden biri, "Sükût olsun sana tevhit " idi. Onu her zaman zevkle, heyecanla söyler, çevresindekilerin malayani konuşmalardan uzaklaşmasını isterdi Çünkü annemiz söylenen sözün vücut bulacağına bütün kalbiyle inanmıştı. Azize Anne, ağzın daima hayra açık, şerre kapalı olmasını ister, "Ya hayır söyle, yahut sus" derdi Onun dilinden bu otuz beş yıl içinde, bedbin, karamsar, umutsuz bir söz işitmedim. Şartlar ne olursa olsun, içindeki güzellikleri kaybetmez, umutla, aşkla, heyecanla gelecek güzel günlere inanırdı. Her haliyle "Mevlâ görelim neyler, neylerse güzel eyler" der gibiydi. Annemiz hayat karşısında daima olumlu bir tavır almıştır. İnsanlara ve olaylara takılmadan yürümüştür. Zaten bizi huzurdan, güzellikden, mutlulukdan uzaklaştıran hep ön yargılar, peşin hükümler, gereksiz takıntılar olmamış mıdır? Her an, her insan yeni ve farklıdır. Her an hayat yeniden var olur. Daimi bir değişim içindeyiz. Peygamberimiz: "İki günü birbirine eşit olan ziyandadır" buyuruyor. Geçmiş olayları ısıtıp ısıtıp ortaya koymak, her an geçmişteki bir acıyı, bir kaybı, bir üzücü sözü bir çirkin davranışı hatırlamak bize ne kazandırır? Ama pek çok şey kaybettirir. Önemli olan, farkında olarak her an yeni bir güzelliği yaşamaktır. Her ânın hakkını vermektir. İçimizi, dışımızı, bütün varlığımızı sevgiyle, saygıyla doldurmak, kâinatı aşkla, heyecanla, insanıyla, hayvanıyla, bitkisiyle, cemâdâtıyla kucaklamaktır. İşte bu yüzden annemiz kuru bilgiden çok, hâle, yaşantıya önem verir.
Azize Anne öylesine değerli, güzel, yüce bir insan ki, otuz beş yıl önce bizi tanıştıran Allah’ıma her gün şükürler ediyorum.
Sabri Tandoğan
-------
AZİZE ANNE'NİN DEFTERİNDEN NOTLAR:
İLÂHİLER
BEN MİYİM ?
Ben miyim gelen, bu diyarı gurbete ? Ben miyim düşen, bu âteşi hasrete ? Anlamadım bilmem, nerden esti bu rüzgâr, Gözümde yâr, gönlümde yâr, ahımda yâr...
SANMA
Sanma, senden ben ayrıldım, Gözyaşlarım değil ondan. Sorma ki ah, ben var mıyım, Ki ayrılam tatlı candan ?
Gözyaşlarım akar çağlar, Aşkıma bir kefarettir. Bunda gelen ben değilem, Şu esvaptan ibarettir.
NEDİR EY NAS
Nedir ey Nâs ! Bu gülmeler, kahkahalar kimedir ? Bu didişme, bu çekişme, bu kavgalar kimedir ?
Bir kez iyilik ettin ise, ancak sevin, bunu bil! Bu ihtişam, bu tefrişât, bu saltanat kimedir ?
Sende yokken hasenatın bir zerresi, neyleyim. Hak taâlâ suâl eder, bu iftihar kimedir ?
Yer içer, durmaz gezersin, pür meserret, ey gafil! Mevtin yolu senden geçer, sorgu suâl kimedir ?
Sen Azîze bil haddini, sorma kişinin hâlini. Sen hâlini hâl ettin ise, bu nasihat kimedir ?
LÛTFUN İLE GÖRDÜ GÖZÜM
Bak yüzüm aşkınla sensiz daldığım Aydan sarı. İstırabımdan haberdir, alnımın tel akları. Şimdi dallardan inerken ömrümün yaprakları, İstırabımdan haberdir, alnımın tel akları.
Âşıkına aşkın mutlak her an için bir gıdadır. Lûtfun ile gördü gözüm, esrarına âşinâdır. Gel seninle mest olalım, mestinâzım can fedadır. Lûtfun ile gördü gözüm, esrarına âşinâdır.
DOĞDUĞUM GÜNDEN BERİ
Doğduğum günden beri, reng-i bahtı karalı. Çekme avcı okunu, yüreciğim yaralı... Henüz dindi hicranı, aşkın eli saralı. Sen de çekme okunu, yüreciğim yaralı.
Mahzun bir ceylân idim, dağda dolaşır idim. İki ok yâresini sînemde taşır idim. Ben bu hicranlarımla Hakka ulaşır idim. Sen de çekme okunu, yüreciğim yaralı.
OCAĞINDA
Ocağında dalın olsam Yerlerdeki halın olsam Bahçendeki gülün olsam Bir gün sana varabilsem Gül cemâlin görebilsem.
ÇEKME EY YÂR
Çekme ey yâr tıgınî kim, candadır canım benim. Cana kurmuş tahtını bak, çünkü sultânım benim. Esme ey dil, esme zinhar, etme şevkinden gayrı. Sen sükût et, söylesin ol mâhı tabanım benim.
Mestliğimden olmasın bîhuş, bilmem ki ben kimim. Bitioısur ettimse affet, derde dermanım benim. Şevk-ü nurundan harabım, bir yanar pervaneyim. Ben kanat açtım sana, ey aşkı sûzânım benim.
Ben cemâl hüsnünde buldum, ol mâhı tabımı. Sevdim onu, çünkü otecelligâhım benim. Ondan gayrı duyamam, başka ses, başka seda, Duyduğum bir ses varsa ancak, inleyen ahım benim.
ÇİLE ÇEKTİM DİYEMEM
Çile çektim diyemem, çile çektirdi bana. Sabır etdim diyemem, sabrını verdi bana. Bir alev gömlekti aşkı, nasıl giydirdi bana... Kulları âcizdir, kudret O'nun, Hazreti Allah !
Nerden esti bilinmez, hançerli sözler bana. Bilinmez sır oldu, çevrildi yüzler bana. İstemeseydi eğer, bakar mı hor gözler bana i Kulları âcizdir, kudret O'nun, hazreti Allah !
ANLAMADIM BEN
O yâr-ı vefakârın gönlümde iken, Kime hasret çekerim, anlamadım ben. Neye feryâd ederim öyle gönülden. Kime hasret çekerim, anlamadım ben.
Bir muammadır gönlüm, hem seni ister, Hem yanar firakınla, gönlümdesin der. Nerde isen orda ol, bana cemâli göster. Kime hasret çekerim, anlamadım ben.
BİR GÜN
Bir gün ola, sırtın yere gele ! Gören göz görmez, dil söylemez ola... Bir yudum su verdin ise, mizana gele. Sen kendi hâline bak, yürü var git bu yola.
Son durağındır musalla taşın.
Eyvah ! demesin o garib başın,
Bütün yaptıkların amefe karşın.
Sen kendi haline bak, yürü var git bu yola.
GİZLİCE
Zamanlar perde perde, Açıldı, kendi nerde ? Anladım ki ilerde, Koşuyorum gizlice...
Sabrım tükeneyazdı. Zaten dayanamazdı. Beni deftere yazdı, Okuyorum gizlice.
Varım kodum geriye. Canım olsun hediye. Sorma ki, O kim ? diye. Görüyorum gizlice.
Azîze, bak haline. Şükür! koydu yoluna. Ne mutlu burda ölene. Gidiyorum gizlice.
BU GÖNÜL KANATLANIP
Bu gönül kanatlanıp, sana uçmak istiyor. Gözlerim doldu Yarâb! yine taşmak istiyor. Issız ülkelerden sana ulaşmak istiyor, Sıcak yuva arayan muhacir kuşlar gibi...
Yüzüm solgun bir ay, bakışlarım derbeder... Anladım ki, bu aşkın sonu Allaha gider. Bastıkça parmaklarım, gönlüm sanki inilder, Önümde nağmeleri dizilen tuşlar gibi...
|