Bugün toplumumuza karamsar bir hava çökmüş, herkes her şeyden şikâyet ediyor. Evler, işyerleri, otobüsler, trenler hep şikâyetle dolu. Bu TV’ye bile sıçrıyor. Orada da şikâyet şikâyet. Peki ne değişiyor? Hiçbir şey. Bu kafa ile değişebilir mi? Hayır. Şikâyet ikliminden uzaklaşmadıkça, kimse olgunluğa giden yolda bir adım gidemez. Şikâyet insanın elini kolunu bağlayan, yaşama sevincini yok eden, insanı hayata, hatta kendine küstüren bir nevi hastalık gibidir. Kimi kime şikâyet ediyoruz. Bazı kimseler bu suretle, sağa sola çatmakla, herkesi herkese şikâyet etmekle, ruhen boşaldıklarını, ferahladıklarını sanıyorlar. Ne büyük gaflet. Bu boşalmak değil, bilâkis dolmak oluyor, zehirle dolmak. Üstelik farkına varmadan. Bu ruh hali içinde bir insandan olumlu düşünceler, olumlu işler beklemenin imkanı var mı?
Büyük Yunus “Cümle yerde Hak nazır, göz gerektir göresi” diyor. Hak’kı görmek için, cümle varlığa Hak gözüyle, Hak’la bakmak gerek. Bunun ilk şartı, gönül kabını pislikten, kirlerden temizlemek. Benliğini egonun, nefsaniyetin, ezen, bastıran, öldüren, yok eden baskısından kurtarmak. Sensiz bir âleme ulaştın mı hiç? İşte hayat o zaman başlıyor. Varoluşun o çıldırtıcı heyecanı o zaman başlıyor. Ancak o ruh hâline yükseldiğimiz, o ruh hâlini yaşadığımız zaman gerçek üretici faaliyete geçebilir, kendimiz için, ailemiz, toplum, işyerimiz için faydalı hale gelebiliriz. Ancak o zaman yaptığımız iş, ürettiğimiz mal, güzelliğin, gerçek işçiliğin, incelik ve zarafetin pırıltısını taşır. Bir değer kazanır. Bir anlam kazanır. Biz ürettiğimiz, ortaya koyduğumuz mal ile gurur duyar, iftihar ederiz. Aslında her üreticinin ben, iddialı olmasını isterim. İşte, elbise böyle dikilir, ayakkabı böyle yapılır diyebilmelidir. Ben bu bölgenin en iyi kuyumcusuyum; en iyi peynir üreten insanıyım, diyebilmelidir bir insan. Hatta bunu bir haysiyet meselesi yapabilmelidir. Bütün bunların olabilmesi için, o insanın iç huzuru içinde, kendi özüyle beraber olması lâzımdır. Kendi iç dünyası ile barış içinde olmayan insanlar, huzuru hiçbir yerde bulamazlar. Huzuru kendi kalbinde hissedemeyen insana, başkaları bunu nasıl verebilir?
Selam, saygı ve sevgi ile.
Sabri Tandoğan Efendi Hz.
Rahmet ve Şefaat Gani Gani Üstlerine Olsun