Sizden Gelenler

 

subHeader_l

Konu : Yaşadığımız her anı iyilik yapmak için bir fırsat telakki edelim.
Gönderen : Birgül Güven
Tarih : 5/27/2016 3:47:50 PM


.


Hayırlı Günler Efendim,
Mailime yazmış olduğunuz cevap beni çok mutlu etti. Allah sizden razı olsun.
Sitenizde birçok güzel insanın sizin ışığınızın etrafında toplanmasıyla ortaya koyduğu havayı paylaşmak ne güzel...

Efendim, paylaşmak diyorsunuz, velev ki bir cümle ile de olsa okuduklarınızı, gördüklerinizi paylaşın diyorsunuz verdiğiniz cevaplarda. Bu sözleriniz yıllarca önce Rahmetli Onkolog Doktor Haluk Nurbaki Bey'in "Veliler Deryasından Katreler" isimli bir kitabında okuduğum yaşanmış bir olayı hatırlamama vesile oldu ve
sizlerle paylaşmak istedim:
Efendim, Yusuf isminde bir genç bizzat yaşadığı bir olayı anlatıyor Haluk Nurbaki Bey'e: Yusuf oldukça varlıklı bir ailenin çocuğudur, babası da gani gönüllü bir adamdır. Yusuf yedi yaşında küçük bir çocukken mahallelerine bir derviş taşınır. Bunun üzerine babası maddi durumunu dikkate alarak bu dervişe bakmakla kendini yükümlü addeder ancak dervişin yardım kabul etmediğini
öğrenince yemek gönderme işini Yusuf'un üstlenmesini ister. Bu süreçte Yusuf'la derviş arasında bir dostluk başlar. Bir gün derviş baba Yusuf'a bir deve yapma önerisinde bulunur. Yusuf'un sevinçle kabul etmesi üzerine ama der bir şartım var, "evden sana ait olarak alınan çerezlerden getireceksin her gün bana, deveyi
onlardan yapacağız, evdekiler bilmeyecek, eğer çerezleri baban gönderirse deveyi de babana yaparım". Anlaşırlar. Yusuf her geliş gidişte çerezleri götürür ve devenin tamamlanıp tamamlanmadığını sorar. Nihayet altı ay sonra derviş baba, "evlat der deven iki gözü dışında hazır, yarın gelirken iki tane badem getir
onları da takalım, deven tamam olsun" . Yusuf sevinçten sabahı zor eder, cebine koyduğu iki bademle soluğu sabahleyin derviş babada alır. Ancak ne görsün? Derviş baba dünyasını değiştirmiştir. Bir yandan derviş babanın Hakka göçmesi,
bir yandan devenin ortada kalan hayali Yusuf'u çok etkiler, üzer.
Aradan uzun yıllar geçmiştir, Yusuf on dokuz yaşlarında iken şizofreniye yakalanır, kendi kendine yemek yiyemez olur, akıl hastanesine yatırırlar, bakıcı tutulur ancak Yusuf orada ağır bir zatürreye yakalanır. O zamanlar bu durum tıbbın
imkansızlarındandır ve doktorlar zatürre komasındaki Yusuf'un babasına "oğlun dünyasını değiştirdi, gel al" diye haber gönderirler. Bu arada cereyan eden olayların farkında bile değildir Yusuf. Ancak koma halindeyken bir rüya görür.
Zaten hatırladığı şeyler de bundan sonrasına ait olacaktır. Rüyasında bir siuletin kendisine yaklaştığını görür. Bir de bakar ki Derviş baba, bir devenin yularından tutmuş geliyor. "Yusuf", der derviş baba, işte deveni getirdim, ve Yusuf'u deveye bindirir. Yusuf'un o an dikkatini çeken bir şey olur, devenin her
iki gözü de eksiktir. Adeta derviş baba Yusuf'a "evlat bu senin için çocukken senin getirdiğin çerezlerle yaptığım deve" demek istemektedir. Yusuf gözlerini açtığında kendini etrafı doktorlarla çevrili bir hastane yatağında bulur, yükselen ateşi düşmüş, terden sırılsıklam bir haldedir ve neden orada olduğu hakkında da hiçbir fikri yoktur.
Doktorlar bu durumu büyük bir şaşkınlık içinde "biz böyle bir şeyi ne gördük ne duyduk, olacağı varmış, oldu" diyerek hayretle karşılarlar ve oğlunun cenazesini almaya gelen baba onu sağ salim eve götürür. İşin ilginç yanı Yusuf'da zatürreden de şizofreniden de eser kalmaz.

Bu olayı bizzat yaşayan ve Rahmetli Doktor Sayın Haluk Nurbaki Bey'e de bizzat anlatan Yusuf'un bu olayla ilgili yorumunu kendisinden dinleyelim:
"Derviş baba ben yanına hizmet etmeye gittiğim zaman kaderimdeki şizofreniyi gördü, bana iyilik yapmak istedi. Ama bu iyilik kaderimi değiştirmek şeklinde
olamazdı. Resulullah Efendimizin "Sadaka ömrü tezyid eder" emrini aldı ve bana sadaka verdirdi, sadaka sırf bana ait olsun diye baban göndermesin dedi". Ve ekliyor, "Ben o olaydan sonra bir gün namazımı terk etmedim, derviş baba maddeyle
beraber manada da dirilmeme vesile oldu".

Efendim, bu vesile ile sizlerle yeniden beraber olmanın ve paylaşmanın güzelliklerini tatmış olmanın mutluluğu ile Siz çok kıymetli büyüğüme ve gönül dostlarına hürmet ve muhabbetlerimi sunuyorum. Allah yar ve yardımcınız olsun,
hayırlı çalışmalarınızı en en hayırlı neticelere ulaştırsın ve sitenizi birçok güzelliklerin Siz ve gönül dostlarıyla paylaşım mekanı kılsın inşallah...

Sonsuz saygı, selam ve sevgilerle...

Birgül Güven





Sayın Sabri Tandoğan'ın cevaben yazdıkları :


Sayın Birgül Güven,


2.12.2006 tarihli mailinizi aldım. Birgül Hanım, göndermiş olduğunuz harikulade güzel, düşündürücü, ibret verici, hayret ve hayranlık uyandırıcı mailiniz için şahsım ve sitemiz mensupları adına çok teşekkür ediyorum. Fevkalade önemli bir meseleyi temiz bir üslupla ne güzel anlatmışsınız. Çocukluğumdan beri, babaannemden işittiğim bir söz ömür boyu aklımdan çıkmadı: “Yavrum, iyilik yap denize at, balık bilmezse, mahluk bilmezse Halik bilir”. Madem ki Profesör Eva Hanım’ın söylediği gibi çayımızı içerken kaşıktan çıkan ses nasıl kainatın bütün zerrelerinden duyuluyorsa aynı şekilde yapılan bir iyilik de kainatın bütün zerreleri tarafından idrak edilir. Hayatın değişmeyen kanunlarından biri de etki tepki olayıdır. Hayatta herşeyin bir karşılığı vardır. Bu kanun hiç değişmeden kıyamete kadar hükmünü yürütecektir. Bizler de yaşadığımız her günü, her saati, her dakikayı iyilik yapmak için bir fırsat telakki edelim. İnsan, hayvan, bitki, eşya veya cemadat ne olursa olsun elimize geçen her fırsatı iyilik yapmak için değerlendirelim. Unutmayalım ki bazan sıcak, temiz, içten bir tebessüm, gönülden söylenilmiş bir kelime bir insanı intihardan döndürebilir. Son nefesimize kadar elimizden geldiği, gücümüzün yettiği kadar hayır ve iyilik yapalım. İnsanlar arasında ayrım yapmayalım. Her insan bizim kardeşimizdir. İlahi varlıkda bir tecellidir. Onu sevgiyle, saygıyla selamlıyalım. Ve şair Gülten Akın gibi biz de



“Bekleyin, bekleyin durmaksızın bekleyin


Bir gün unutulmuş bir aynadan


Bütün sevgiler size dönecek”


diyelim. Sevgimizde, saygımızda, şefkatimizde, yardımlarımızda bencillik yapmayalım, sınır tanımayalım. Ve biz de Fazıl Hüsnü Dağlarca gibi


“Ben cihanın altın terazisine


Ağırlığımca sevgi vermişim


Ses edin uzak milletlerin gençleri


Bütün antenlerimi germişim”


diyelim. Allah bu güzellikleri bizlere de, yeryüzündeki tek istisna olmadan bütün insan kardeşlerimize de nasip etsin. Selam, sevgi ve saygı ile.



Sabri Tandoğan Efendi Hz.


Aziz Ruhları Hakka Göçen Dost ve Yakınları ile Şad Olsun. Amin.


 

...::Bu yazıyı arkadaşına gönder::...

Geri Dön

 

[Ana Sayfa] [Sabri Tandoğan] [Kitapları] [Yazıları] [Röportajları] [Resim Albümü] [Sizden Gelenler] [Dosya Arşivi] [Arama] [İletişim]