Sizden Gelenler

 

subHeader_l

Konu : Sabri Tandoğan bir hayat Üniversitesiydi...
Gönderen : Röportaj - 2. Bölüm
Tarih : 10/1/2015 7:30:04 PM


Gönül ve sohbet insanı” Sabri
Tandoğan’ın 20 yıllık talebesi
Fatmagül Çuhadar, Efsane
Güzeldereli’ye verdiği röportajın ikinci
bölümünde Tandoğan’dan çok şey öğrendiğini belirterek “Sabri Tandoğan
bir hayat üniversitesiydi” ifadesini kullandı.
Fatmagül Çuhadar, Tandoğan’ın
ölümden korkmayan bir kişi olduğunu
belirterek “Ölümden ne korkarsın.
Korkma! ebedi varsın” dediğini vurguladı
ve ona göre aşıklar ölmezdi...
Röportajın 2. bölümü şöyle:


BENİM İÇİN ŞEREFTİ ONA HİZMET
ETMEK
E.G: Sizden memnuniyetini çok
sık ifade ederdi.
F.Ç: Evet, daima belirtirdi. Benim
için şerefti onun yanında olmak ve
ona hizmet etmek. Burası bir hayat
üniversiteydi. Ondan çok şey öğrendim.
E.G: Rahmetli Sabri Tandoğan'a
en çok emeği geçen kişisiniz.
F.Ç: Estağfurullah… Belki de onun
emeği daha çoktur benim üzerimde
kim bilir? Daha önce de ona hizmet
eden manevi evlatları olmuş. Ama son
yıllarında evet, en çok emeği geçen
kişiyim. En çok yardıma ihtiyacı olduğu
dönemlerdi. Tabi ki en zor dönemleri,
son dönemleriydi. Ben bunu
büyük bir zevkle yaptım. Bana bu
şeref verildiği için kendimi şanslı hissettim.
Benim de en zor dönemlerimdi.
O da beni adeta kanatları altına
almıştı.
''HİÇKİMSE ADIMI ONUN KADAR
GÜZEL TELAFFUZ ETMEDİ''
E.G: Size nasıl hitap ederdi?
F.Ç: Adımı çok tatlı telaffuz ederdi
''Fatmagül'' diye. Hiç kimse, adımı,
onun kadar güzel telaffuz etmedi.
''Kızım'' derdi. ''Annem'' derdi. Son
zamanlarda ''Anneciğim. Sen benim
annemsin'' derdi. Bazen ana-oğul,
bazen baba-kız, bazen hoca-talebe
olurduk . Ben de ona ''Babacığım''
diyordum. ''Babacığım , siz bana
anne diyorsunuz. Ben size baba. Gel
de çık bu işin içinden'' diyordum.
E.G: Belki de birbirinizin herşeyi.
Şefkat daha yoğun bir ilişki.
F.Ç: Çoook çokkkk.
''BEN MUTFAKTAYKEN BENİ
ÖZLERDİ''
E.G: Bana siz mutfakta iş yaptığınızda
sizi çok özleyip çağırdığını
anlatmıştı.
F.Ç: Bir 5-10 dk mutfakta oyalanayım.
Özlerdi beni. Hemen seslenirdi.
''Buyur babacığım. Bulaşık yıkıyorum''
diyince ''Gel. Bir 5 dk göreyim. Ondan
sonra devam et işine'' derdi. ''Peki''
derdim. Giderdim. Elimi tutardı.
''Senden nur alayım'' derdi.
GECE SOHBETLERİ..MANEVİ
TEKAMÜL...
E.G: Sabri Bey ile aranızda
geçen hiç kimseyle paylaşmadığınız
çok özel bir anınız var mı?
F.Ç: Özellikle bazı geceler, uykusu
kaçtığı zamanlar sohbeti çok severdi.
Bilhassa gece sohbetlerini. Hep hayatından,
manevi büyüklerinden bahsederdi.
Hayatımda o gece sohbetlerinin
yeri farklı. Manen beni daha çok tekamüle
götüren sohbetlerdi onlar.
TANDOĞAN NEYE ÜZÜLÜR VE
SİNİRLENİRDİ?
E.G: Rahmetli Tandoğan, hep
yaşama sevinciyle gördüğümüz,
andığımız birisiydi. Ama mutlaka
hayatında onun da içini acıtan şeyler
olmuştur ve mutlaka sizinle paylaşmıştır.
F.Ç: Olurdu tabi. Her şeyle, hayatla
çok ilgiliydi. Mesela Fenerbahçe'nin
maçı olduğunda, bir futbolcunun ya
da antrenörün yanlış bir hareketi onu
müthiş üzer ve sinirlendirirdi.
Haksızlıklar karşısında hiç susmazdı.
Birisi haksızlığa uğradığı zaman, aşırı
tepki gösterirdi. Sanki o haksızlık kendisine
yapılmış gibi…
E.G: En çok sevdiği şeyler nelerdi?
Mesela yemek, film, yer v.s.
F.Ç: En çok gece sohbetini severdi.
Bunlar gönül sohbetleriydi o sohbet
ehliydi. Ünsiyeti çok severdi. Yemek
yemeyi de çok severdi. İyi bir gurme
idi. Ağzının tadını çok iyi bilirdi.
Damak zevki çok gelişmişti. Damak
zevki gelişmeyen bir insan, hayatı
anlayamaz derdi.
GÖNÜL SOHBETLERİ
E.G: Artık gönül sohbetleri ne
olacak?
F.Ç: Gönül sohbetleri, onun eserleriyle
devam edecek. İleride Sabri
Tandoğan enstitüleri kurulacak.
Kitapları, bir çok dillere çevrilecek.
Buna o da inanırdı. Ben de inanıyorum.
Birçok araştırmacı, onun hayatını
kaleme alacak. Filmlere konu olacak.
Hz. Mevlana, Yunus Emre gibi asırlar
sonrasına onun eserleri taşınacak
inşallah.
E.G: Bu bahsettiğiniz şeylere
giden yollarda sizin de katkılarınız
olacak mı?
F.Ç: Tabi. Eğer bana düşen bir
görev olursa ben, bundan sonraki
hayatımda da hizmete hazırım.
SABRİ TANDOĞAN MÜZESİ
OLACAK MI?
E.G: Rahmetlinin sizin devam
ettirmenizi istediği bir sorumluluk
var mı?
F.Ç: O, bu evin Sabri Tandoğan
müzesi ve kütüphanesi olarak devam
etmesini isterdi. İnşallah bu arzusu
gerçekleşir. Mesela Almanya'da,
Geothe'nin evi korunuyor. İnşallah
bizim büyüklerimiz de böyle bir girişimde
bulunur. Ben de seve seve
buradaki hizmetime devam ederim.
''ÖLÜMDEN NE KORKARSIN.
KORKMA! EBEDİ VARSIN''
E.G: Sabri Bey, hiç ölümden bahseder
miydi?
F.Ç: ''Ölümden ne korkarsın.
Korkma! Ebedi varsın'' derdi. Ona
göre aşıklar ölmezdi. Ölenler hayvanmış.
Yunus aşığıydı. Henüz 5 yaşındayken
Yunus Emre Divan'ını okumuş.
Her sohbetinde mutlaka Yunus'un
mısralarına yer verirdi.
KALP KRİZİ..HASTANE..VEDALAŞMA...
E.G: Son saatleri nasıldı?
Kendisinde bir farklılık gözlemlediniz
mi?
F.Ç: Yorgundu. Evde rahatsızlandı
ve hastaneye gittik.
E.G: Nesi vardı?
F.Ç: Meğer kalp kriziymiş. Hemen
ambulans geldi. Hastaneye gittik.
Kendine geldi. Hiçbir şey olmamış gibi
hastane odasını pozitif enerjisi ile,
cennete çevirdi. Odaya giren her hastabakıcı,
her doktor hatta temizlik
görevlisiyle ilgilendi, hemen sıcacık
diyalog kurdu. Onlarla sohbet etti.
Hepsinin odadan çıkarken yüzleri
gülüyordu. En son hasta hakları
sorumlusu bir hanım girdi.
Onunla ayrı ilgilendi. Uzun uzun sohbet
etti. İyiye, güzele, doğruya ait
tohumlar ekti.
E.G: Herkese ekerdi.
F.Ç:Evet… O hanım gidince sordum.
''Babacığım bu hanımla özel
ilgilendiniz. Bunun bir sebebi var mı''
dedim. ''Hem ihtiyacı var hem de toprağı
müsaitti'' dedi.
E.G: Hastanede ne kadar kaldınız?
F.Ç: Bir gece kaldık. Ertesi akşam
saat 21.30’da Hakka uğurladık.
Hastanedeyken manevi evlatları geldi.
Mehmet Bey ve Sinem Hanım…Bir iki
kişi dışında kimsenin haberi yoktu,
hastanede olduğumuzdan. Onlarla
çok güzel sohbet etti. Biz Çiğdem
Hanım ile hastanede kaldık. O gece
hiç gözünü kırpmadı. Sabaha kadar,
hayata dair, insana dair sohbet etti,
her zamanki gibi. Ama o kadar tatlı ve
güzeldi ki en son gecesinin sohbeti…
Bir ömrün muhassalası…. Petekten
sızan damlalar gibiydi son gecesinin
sohbeti….
E.G: Huzursuzluğu var mıydı?
F.Ç: Yoktu. Zaman zaman boğazım
ağrıyor diyordu, pastil ve bitki çayı
istiyordu. 17 Ağustos, onun doğum
günüydü. Bir arkadaş pasta alıp getirmişti.
Biraz pasta yedi. Hemşire gelip
tansiyonunu ölçtü. ''Geceniz nasıl
geçti'' diye sordu, ''Kirpiklimi yummadım''
dedi, babaannesinin tabiriyle.
Ben de kirpiklimi yummamıştım.
Sabaha kadar sohbet etmiştik. Ertesi
gün gene dostlar geldi ve sohbet edildi.
O akşam bir ara son zamanlarda
sık sık yaptığı gibi, elimi tuttu, öptü ve
yanağına sürdü. Bunun benimle son
vedalaşması olduğunu nereden bilebilirdim?
21:30'da kollarımda fenalaştı.
Hemen doktoru çağırdım. Öylesine
güzel bir teslimiyet, rıza ve güzellik
içinde son nefesini verdi ki, çok tatlı,
yumuşak bir vedalaşmaydı. Son nefesini
vermeden yarım saat önce şöyle
dedi; ''Yavrum, mühim olan, hayatını
öyle yaşayacaksın ki; Son nefesinde
Azrail Aleyhisselam geldiği zaman ona
Hoş geldin ey Allah’ın meleği diyebilesin.
Olay bu'' dedi. Azrail
Aleyhisselam'a da yarım saat sonra
ruhunu güzellikle, yüzünde tatlı bir
tebessümle teslim etti.
Teslimiyet, sabır, şükür adeta onun
şahsında tecessüm etmişti. Onca hastalıklarına,
ızdıraplarına, sıkıntılarına
rağmen, son 9 yılımız geceli, gündüzlü
beraber geçti. Bir kere şikâyet ettiğini
duymadım. Son nefesine kadar, sabretti,
sabretti muhteşem bir teslimiyet
hâlinde son nefesini bir senfoninin
son notaları gibi, büyük bir teslimiyet
ve rıza ile verdi. Sen ondan razı, o
senden razı olarak gir cennetime hitabına
erişmiş gibiydi.
DOKTOR YETİŞ DİYE ÇIĞLIK
ÇIĞLIĞA...
E.G: Ne hissettiniz?
F.Ç: Ben, pek sükûnetle karşılayamadım.
Doktor, yetiş diye bağırdım.
Doktorlar, bizi dışarı çıkardılar. Bir saat
geri döndürmek için uğraştılar. Kalp
masajı filan yapıldı. Fakat nafile…
vade gelmiş. Bir türlü kabullenemedim.
Bu kadar tatlı, yumuşak, güzel
bir sohbet ederken nasıl gidebilir?
Ama gitmedi O, tabi ki.. mekan
değiştirdi ve yine bizimle beraber.
Benimle beraber olduğunu hissediyorum.
Beni teselli ediyor. Zaman zaman
algılıyorum onun yanımda olduğunu.
Hissediyorum. Hep yanımda olacağına
da inanıyorum.
VASİYETİ VAR MI?
E.G: Acınız çok taze. Bizi kabul
ettiğiniz için çok teşekkür ederim.
Ancak işim gereği sormak zorundayım.
Bir vasiyet yapmış mıydı?
F.Ç: Onu ben bilmiyorum. Vasiyeti
şuydu: ''Beni, eşimin yanına gömün''.
Ben, kendisine bu konuyla ilgili bir şey
sormadım. Bir insanın yüzüne, ölümünden
sonrasını sormak kabalık
olur. Biz onu eşinin yanına sırladık.
Onların muhabbetleri devam ediyor.
Biz de onların evlatları olarak eteklerinden
tutunacağız inşallah.
E.G: Kendisinin evladı yoktu.
Peki ya kardeşi var mıydı?
F.Ç: Böyle bir soru sorulduğu
zaman kendisi şu cevabı verirdi; “
Yedi milyar insan, benim kardeşim”
derdi.
E.G: Herhalde uzak akrabaları
vardır.
F.Ç: Herhalde.
OTURDUKLARI EV, NE OLACAK?
E.G: Ben buraya sizin kendi eviniz
diyorum. Oturmaya devam edeceksiniz
herhalde.
F.Ç: İnşallah. Bilemiyorum ki; Bana,
nasıl bir yol çizildi kader planında?
Benim dileğim tabi ki bu evin korunması.
Sabri Tandoğan'ın hatıralarının
canlı tutulacağı, yaşatılacağı, bizden
sonraki nesillerin de gelip onun enerjisini,
onun atmosferini soluklayacağı,
manevi gıdasını alacağı bir mekân
olarak korunmasını isterim.
E.G: Müze gibi yani. Sizin bildiğiniz
kadarıyla da hukuksal bir vasiyeti
yoktu.
F.Ç: Evet.
''SABRİ BABAMIZIN KIYMETİ
MAALESEF BİLİNMEDİ''
E.G: Acılı bir zamanınızda bizi
kabul etiğiniz bu güzel sohbet için
yürekten teşekkürler. Gerek sizi
tanıyanlara gerek rahmetli Sabri
Tandoğan'ı tanıyanlara buradan vermek
istediğiniz bir mesajınız vardır
mutlaka.
F.Ç: Sabri Babamız yaşadığı müddetçe
maalesef her büyük insan gibi
kıymeti bilinmedi.
E.G: Neden kıymeti bilinmedi
diye düşündünüz?
F.Ç: TV'larda sohbetlerinin devam
etmesini, kitaplarının bütün kitapçılarda
satılmasını çok isterdim.
Ankara’da birkaç kitapçı dışında
kitapları maalesef bulunmuyor…
E.G: Programlar kesildi değil mi?
F.Ç: Evet.
TV PROGRAMLARI NİYE KESİLDİ?
E.G: Peki neye bağlamıştı programının
yayından kaldırılmasını?
F.Ç: 10 yıldan fazla sürmüştü.
Kimbilir neye bağlı? Bilemeyeceğim.
E.G: Aslında siyaset üstü birisiydi.
F.Ç: Evet. O, öyle birisiydi. Ama
her zaman gerçeği söylerdi.
''ASHAB-I KEHF HAYATI YAŞIYORUZ..
MAĞARIMIZA ÇEKİLDİK...''
E.G: Ama çok zarif, kırmadan
söylerdi gerçeği.
F.Ç: Evet. Son zamanlarda
''Ashab-ı Kehf hayatı yaşıyoruz biz.
Mağaramıza çekildik. Burası, bizim
mağaramız'' derdi. Tanıdıklarına ve
sevenlerine de onun eserlerini okumalarını
tavsiye ediyorum. Yüzyılda bir
Sabri Tandoğan gelmez. Gelecek olsa
da biz görmeyiz zaten. Onu koruyalım,
yaşatalım.
Bizim gördüğümüz, anlatmaya
çalıştığımız, denizden bir damladır.
Aklımız, irfanımız, kültürümüz onu
bütünü ile görebilecek seviyede değil.
Ama bizi sevdi, kanatlarının altına aldı,
seçti. Evladım dedi, bağrına bastı.
İnşallah lâyık oluruz.
''AŞIKLAR ÖLMEZ''
E.G: Sabri Tandoğan ile en çok
ne yapmayı özlediniz?
F.Ç: Herşeyi. 9 yıl geceli gündüzlü
birlikte idik. Onunla birlikte yapılan her
şey bir anlam kazanırdı. Birlikte çok
zevkli kahvaltı yapardık. Sohbet ederdik.
Benim aklıma bir şey takıldığı
zaman hemen ona koşardım. Ona
açardım içimi. Bir iki sözcüğüyle beni
rahatlatırdı. İkimizde misafiri çok
severdik. Misafir geleceği zaman çok
mutlu olurduk. Şimdi bir boşluk.
Onun notlarını, yazılarını derlemeyi
düşünüyorum. Bu şekilde rabıtamızı
koparmayacağız. Çünkü onlar ölmez.
AŞIKLAR ÖLMEZ...
O daima dostluktan, kardeşlikten
yana idi. Hep kırgın olduklarımızla
barışmamızı, affetmemizi tavsiye ederdi.
Beethovenin 9. Senfonisinin son
bölümü onu daima heyecanlandırırdı.
Hani bir koro bölümü vardır. Şöyle: “
Birleşiniz insanlar, kardeş olunuz” O
da hep bunu isterdi. Ben de son olarak
onun bu kardeşlik mesajını iletiyorum…
“ Birleşiniz insanlar, kardeş
olunuz” … Selâm, sevgi ve saygı ile…


NOT: MUHABBET ÇINARI SABRİ
BABAMIZI, 17 AĞUSTOS'DA KAYBETTİK
MAALESEF..SON RÖPÖRTAJINI
BENİMLE YAPMIŞTI VE
HATTA ÖLÜMÜNDEN BİRKAÇ GÜN
ÖNCE DE ZİYARETİNE GİTMİŞ-
TİM..KENDİSİNİN VEFATI BENİ ÇOK
SARSTI..ALLAH, RAHMET EYLESİN..
O GÜN TANDOĞAN'IN EVİNE
GİTTİĞİMDE, ZARİF HANIMEFENDİ,
BEYEFENDİNİN MANEVİ KIZI FATMAGÜL
HANIM, ACISININ TAZELİĞİNE
RAĞMEN BENİ ÇOK GÜZEL
AĞIRLADI VE SAMİMİ CEVAPLAR
VERDİ..KENDİSİNE YÜREKTEN
TEŞEKKÜRLER EDİYOR, SABIRLAR
DİLİYORUM...

...::Bu yazıyı arkadaşına gönder::...

Geri Dön

 

[Ana Sayfa] [Sabri Tandoğan] [Kitapları] [Yazıları] [Röportajları] [Resim Albümü] [Sizden Gelenler] [Dosya Arşivi] [Arama] [İletişim]