Bir toplumun içinde bulunduğu sorunlar iyi idare edilmeyişinden kaynaklanır. İç ve dış düşmanlarımız bugün yoğun bir uğraşı içindedirler. Türk Milleti bugün bir varoluş yokoluş mücadelesi veriyor. Bu noktada tarih şuuru, varoluşumuzun elzem noktalarından birisi olarak karşımıza çıkıyor. Toplum olarak attığımız her adımın bilincinde olmamız gerekiyor. Bir millet için tarih şuurundan yoksun olarak yaşamak, yaşamak değildir. Ama çoğu kimse işin farkında değil. Böyle bir zamanda tarih şuuruna sahip olmayan bazı insanlar ne yazık ki yaptıkları konuşmalarla televizyonlardan, gazetelerden insanların kafalarını karıştırıyorlar. Kimileri makamlarına, kimileri işgal ettikleri pozisyona veya konuştukları kanala bakarak onlara değer verebiliyor.
Türk Milletinin tarih şuuru içinde hareket ederek bütün zorlukları aşabileceğine, en güzel günleri yakalayabileceğine inanıyorum. Çünkü biz devletler kurmuş, üstün ve yüce bir milletiz. Bunca iç ve dış yıkma çabasına rağmen ayaktayız ve kalkınma yolunda olağanüstü bir gayret içindeyiz. Her gün yükselen bir aşkla millete hizmet eden birçok insan var. Kurtuluş Savaşı’nı yapmışız, en zor şartlar altında zorlukların üstesinden gelmesini bilmişiz. Zaferden bir hafta önce askerin bütün yiyeceği bitiyor. Ama Kâzım Karabekir Paşa, “Biz” diyor, “yaprak ve kök yiyerek de savaşırız.” Çanakkale Savaşı’nın özellikle sonlarına doğru ordunun istihkakları azalmış, askere günde sadece taş gibi kurumuş bir yarım ekmek verilebilecek duruma gelinmiş, açlık içinde siperlerde yaşayan Mehmetçiklerimiz ayakkabı köselelerini kaynatıp çorba niyetine içmeye çalışmışlardır. İşte bu zaferler böyle olağanüstü fedakarlıklarla, gayretlerle kazanılmıştır.
Çanakkale Savaşları sırasında medeniyetin öncüsü bilinen İngilizler, beyaz bayrak sallayan Türk askerlerini kurşuna dizmiş, esir askerlerimizi diri diri yakmışlar, esir alınan aç Türk esirlere yiyecek kırıntıları atarak eğlenmişlerdir. Buna mukabil Türk Askeri savaşta silahsız düşman askerlerini öldürmemiştir. Siz bakmayın bitti dendiğine, Haçlı Seferleri hâlâ devam ediyor. Hümanizm, modernlik uydurmalarına aldanmayalım. Bosna’da tecavüz edilen kadınlar için o hümanist geçinen Batı ağzını açtı mı? Unutmayalım, bizim bizden başka dostumuz yoktur.
İşte tarih şuuru, biz kimiz, nereden geldik, nereye gidiyoruz, toplum olarak bundan sonra nasıl bir yol izlemeliyiz ki eski zor günleri bir daha yaşamayalım sorularını varoluşumuzun olmazsa olmaz bir şartı olarak görmekle başlar. Peki, tarih şuuru olan bir millet ne yapar? İşte bütün bu geçmiş olayları not eder. Ne için? İntikam almak için mi? Elbette hayır. Medeni bir insan intikam almayı düşünmez. Peki ne için? İlerde ayağını denk almak, dostunu düşmanını bilmek ve onlara karşı hep güçlü kalmak, gereğinde indirebilmek üzere yumruklarını güçlü tutabilmek için…
Bir zamanlar Çekoslovakya’ya, Prag’a gitmiştim. Tarihi binalara tarifsiz bir saygı gösteriyorlar. O binaların değil dışına, içine bile tadilat yaparken üst yönetimlerden izin almak gerekiyor. Bu binaların bir yerinden dökülen bir sıvanın önce laboratuarda analizini yapıyorlar, içinde hangi maddeden hangi oranda kullanılmış tespit ediyorlar, sonra buna en uygun bir sıva hazırlayarak sıvanın döküldüğü yere törenle monte ediyorlar. Ben buna bizzat şahit oldum. İnsanlar bu sıvanın monte edilişini saygı ve ilgiyle izliyorlardı. Bu olayı hiç unutamadım. İşte bu olay da tarih şuurunun bir parçasıdır. Bu şuura sahip insanlar minicik bir ayrıntıya, atalarından onlara kalan her tür mirasa saygıyla, edeple, incelikle sahip çıkarlar.
Türk insanı kendi tarihiyle, ecdadıyla gurur duyan, onların yolunda ilerleyen nesiller yetiştirmelidir. Böyle bir milletin sırtını hiç kimse yere getiremeyecektir. Bizim ıvır zıvırla geçirilecek bir günümüz dahi yoktur. Peygamber Efendimiz, “İki günü birbirine eşit olan ziyandadır.” Buyuruyor. O halde neden ziyanda olalım? Bugün Türk insanı, Türk gençliği kendi öz kültürünü, millî benliğini boğmak, yok etmek, öldürmek isteyen iç ve dış düşmanlara karşı öyle bir mücadele veriyor ki onların Bedir kahramanlarından hiçbir farkları yok. Onların direnci öylesine yüce, öyle muhteşem ki, öyle anıtsal bir destan yazıyorlar ki uygarlık tarihine altın harflerle geçecek. Onları seviyor, onlara saygı duyuyor, onları bağrıma basıyorum. Allah hepsinden razı olsun.