Sükûtun İncelikleri I
“Söz ola kese savaşı,
Söz ola kestire başı,
Söz ola ağulu aşı
Yağ ile bal ide bir söz”
Yunus Emre
Sözden, sükûttan bahsedilince büyük Yunus’u hatırlamamak mümkün mü? Çevrenize dikkat edin. Aile içinde, iş muhitlerinde, sosyal hayatta en çok göreceğimiz nedir? Küsler, kırgınlar, dargınlar, birbirlerine selâm bile vermeyenler... Dikkat ettim, bunların hepsinin başlangıcında sert, kaba, incitici, kırıcı bir söz var. Sonra o söz mukabelesini buluyor. Büyüyor, büyüyor, bazen hayat boyu devam eden dargınlıklar ortaya çıkıyor. Bütün bunların önlenmesi için Peygamber Efendimizin bir Hadis-i Şerifi yetiyor: “Ya hayır söyle, yahut sus.” Ne olur, insanlar bir söz söyleyecekleri zaman bu Hadis-i Şerifi hatırlasalar, gerekli olmayan sözü söylemeseler. Sükût etseler... Bu suretle pek çok dargınlık, kırgınlık önlenmiş olur. Sükût o kadar değerli, o kadar güzel bir haslettir ki insanoğlu ya sükût etmeli, yahut sükûttan daha güzel bir söz söylemelidir. Büyük Yunus, “Yunus bir haber verir, işidenler şâd olur.” diyor. Herkes çevresinde görüp, müşahade edip tesbit etmiştir ki daima sükût edenler daha çok sevilirler, sayılırlar, örnek gösterilirler. Çünkü büyük çoğunluk konuşmak için can atmaktadır. Yersiz çıkışlar, söz kesmeler, laf atmalar güzel başlayan bir sohbeti tatsız, tuzsuz bir hale getirebilir. Hayatta yalnız sükût ederek el üstünde tutulan insanlar her yerde görülür. Ama hayatta her şeyde olduğu gibi sükûtun da bir ölçüsü, bir derecesi vardır. Yüce Peygamberimiz, “Haksızlıklar karşısında susan dil şeytandır.” buyuruyor. Bir topluluk içinde bir gerçeğin, bir güzelliğin, yerine göre bir ihtişamın göz göre göre inkâr edildiği bir yerde sükût etmek hiç de hoş, tasvip edilebilir bir hâl değildir.
Televizyonlarda bir dizi gösteriliyor “Muhteşem Yüzyıl” diye. İnsan seyrederken utanç duyuyor. Batılıların “Muhteşem Süleyman” dedikleri bir padişahımız, utanmadan, sıkılmadan, hayâsızca bir sokak zamparası gibi gösteriliyor. Dizide rol alan bütün kadınların göğüsleri açık. İnsan böyle bir dizi çevirirken nasıl utanıp sıkılmaz?.. Nasıl o insanların lânetine uğramaktan korkmaz? Nitekim daha dizi bitmeden senaryoyu yazan kimse kanser olmuş, oyunculardan birinin ayağı kırılmış. Kimbilir daha ne felâketler gelecek başlarına... Dikkat buyurun, Kanuni’ye “Muhteşem Süleyman” diyen biz değiliz. Bunu Batının en büyük tarihçileri söylüyor, kalemleri yazıyor. Biz bütün dünyanın hayran olduğu kahraman hükümdarımızı, o muhteşem insanı ne kadar sefih bir halde gösteriyoruz. Batılı ise Rambo isimli bir sokak serserisini bir kahraman gibi sunuyor, bütün dünyada onu tanıtıp, sevdiriyor. Yarın bu dizi bütün dünya sinemalarında ve televizyonlarında gösterilecek... İçimiz acıyla doluyor. Onları Allah’ın takdirine havale ediyoruz.
Yüce Peygamberimiz, “Ya hayır söyle, yahut sus.” Buyururken Kur’an-ı Kerim’de de Cenab-ı Hak, Musa Peygamber’i Firavun’u Hak yola davetle görevlendirirken, “Ya Musa, yumuşak ve tatlı söyle” Buyuruyor. Bir kimseyi Hak yola davet etmenin de nice incelikleri vardır. Önce onu küçük gören bir tavır takınmamalı, saygılı olmalı, sonra onun kültür düzeyine göre söz açmalı, konuşurken de onu incitecek sert, kaba, incitici sözler kullanılmamalıdır. Öyle bağıra çağıra, söve saya bir gerçek, bir güzellik anlatılamaz.
Sükût deyince hatırıma Resulullah Efendimizin her sabah ekmeğini, suyunu alıp Hira Mağarasına tırmanışı gelir. Hira’yı görenler oraya nasıl çıkıldığını bilir, yaşayanlar bu yolculuğun nasıl çetin, zor ve yorucu olduğunu anlatırlar. Ama Peygamberimiz orada tam bir sessizlik içinde hayatın ve insanın gerçekleri ile yüzyüze gelmiş, manevi tekâmülünü tamamlamıştır. Yücelikler ancak sessizlik içinde, sükûnet içinde kalbimizdeki yerlerini alırlar. Bütün güzellikler sessizlik içinde şekillenir. Ancak sessizlik terbiyesini ve güzelliğini yaşayan insanlar güzel konuşurlar.
Büyük bilim adamı ve düşünür Paskal, “İnsanın başına ne gelirse işlerini bitirdikten sonra eline bir kitap alıp bir köşeye çekilmemesinden gelir.” diyor. Dikkat edin çevrenize, çok konuşan insanlar, ikide birde sözü kesip müdahale edenler, konuşurken sert bir ses tonu ile kaba kelimeler kullananlar pek sevilmezler. Bütün mesele gerektiği zaman susup gerektiği zaman konuşmasını bilme sanatında toplanır. Ömür boyu sükût etmek yahut ömür boyu konuşmak insanı bir yere götürmez. Bazı kimseler görüyoruz, ömür boyu her olay karşısında susuyorlar, başlarını önlerine eğiyorlar ve bir marifet yaptıklarını sanıyorlar. İyi bilsinler ki onlar hiçbir zaman tekâmül edemeyecekler. Bütün mesele nerede sükût edilir, nerede konuşulur, nerede feryad edilir, bunu ayarlayabilmekte.
Çevremizde görüyoruz, bazı şımarık çocuklar azdıkça azıyorlar, hayatı annelerinin burnundan getiriyorlar. Onlara karşı yumuşacık bir sesle, “Yapma yavrum, yapma evladım.” demek onları büsbütün çıldırtıyor. Yapılacak iş ayağa kalkıp, Yaradana sığınıp öyle bir tokat atmak ki ömür boyu unutamasınlar. Kafalarındaki fikri sabitleri mütemadiyen sıralayanları uyarmak da bir insanlık borcudur. Hayat bir denge sanatıdır. Kâmil insanlar, olgun insanlar bu dengeyi en güzel şekilde bulan kimselerdir.
Öyle zaman oluyor ki bazen bir tek kelime milyonlarca insanı harekete geçirebiliyor. Davos’ta Tayyip Erdoğan’ın “One Minute!” çıkışı, sonra Perez’in yüzüne karşı, “Siz öldürmeyi iyi bilirsiniz!” demesi o güne kadar korkutulmuş, sindirilmiş, ezilmiş kitleleri birden şahlandırdı, aşağılık duygusundan kurtardı ve o sözü ile milyonların sevgilisi oldu.
Kişi dilinin altında gizlidir. İnsan güzel konuşabilmek için nice ülkeler gezmeli, nice kitaplar okumalı, nice olaylar yaşamalı, çevresindeki her şeyi etüd etmeli, insanı ve hayatı anlamaya çalışmalıdır. Yoksa bunların hiçbirini yapmadan kafasını bir şeye takarak onu sayıklamak, çevreyi canından bezdirmek, konuşmak değildir. Öylelerinin yapacağı en güzel şey uzun süre dil orucu tutmak olmalıdır. Böylelerinin Peygamberimizin, “Ya hayır söyle, yahut sus.” Hadis-i Şerifini her gün yüzlerce defa tekrarlamaları en güzel davranış olacaktır.
|