Kâinatın Efendisi, “Bir kimsenin hicreti, Allah’a ve Resulüne olursa, onun gittiği yerde Allah ve ResuluIlah bulunur. Eğer onun hicreti, dünya ve güzel kadın olursa, onun gideceği yer de dünya ve kadın olur.” buyuruyor.
Hepimiz her an, her yerde bir imtihan içinde bulunuyoruz. Önemli olan, daima dikkâtli, uyanık, basiretli olmak, karanlıktan ışığa, zulmetten nûra koşabilmektir. Tehlike her an, her yerde hazır, bizi bekliyor. Seni iyiye, güzele, doğruya götürmeyen kimse ile sohbet etme. Seni Hak’tan, güzellikten uzaklaştıran kimselerden sakın. Hak’tan bahsetmeyenden kaç. Çünkü her an seni baştan çıkarabilir. İyi yaptığını kötü, kötü yaptığını iyi gösteren insanlarla görüşme. İlim sahiplerinden daha çok, hâl sahipleri ile görüş. Hâl sâridir. İnsandan insana geçer. Bir gün, bir kimse hamamda kil ile yıkanıyormuş. Mis gibi bir gül kokusu gelmiş. Sormuş. Sen bir kilsin. Nereden bu koku geliyor? Kil cevap vermiş. Bende bir şey yok. Üç gün gül ile arkadaşlık yaptım da, ordandır. Bizler de gül gibi insanlarla arkadaşlık yapalım da, onlar gibi mis kokalım.
İlâhi aşkla yananlar, çevrelerine renk, ışık, güzellik verirler. Onları ara, bul, ziyaret et. Sohbetlerine katıl. Ellerini öp. Hayır dualarını al. Renklerine boyan. Katı, sert, yoz insanlardan uzak dur. Münâkaşadan kaç. Akıllı insanlar münâkaşayı sevmezler. Münâkaşa ile kimse bugüne kadar bir şey elde edemedi. Münâkaşada tek kazanan, kibir, gurur, benlik ve nefsaniyettir. Seni AIlah’a yaklaştıracak kimselerle dost ol, görüş, sohbet et.
Her an Allah’la beraber olmaya çalış. Camide, evde, sokakta, çarşıda, pazarda, ekmek paranı kazanırken hep Allah’la beraber ol. Sakın ha, Allah’tan başkasından bir şey bekleme. Veren O’dur. Nakışı değil, nakkaşı gör. Her yere Allah ile git. Birinden iş talep etmeye giderken, Allah’ım dilerse, bu iş olur, de. Olmazsa, ona darılma. Çünkü ona yaptırmayan Allah’tır. Demek ki, daha vakti, sırası gelmemiş, de. Ne olur, kapı kapı dolaşma; bil ki, bütün muratlar sendedir. Mahlûktan mahlûka dönen, sonunda dolap beygiri gibi olur. Mâsivadan Allah’a göç, Allah’a dön. Bütün seyirler onda sona erer. Allah’ın nûrunu kimse söndüremez. Onu söndürmek isteyenler, helâk olacaklardır. İslâm’ın sahibi Allah’tır.
Allah yolunda aşılması gereken yetmiş bin hicap vardır. Hiçbir makamda kalma. Allah’ım senden başka talebim yoktur de ve hiçbir makamda durma. Sevilmeye lâyık olan, ancak Allah’tır. Allah’ın verdiği sayısız nimetlere şükretmemek, gafletlerin en büyüğüdür. Bize dert, sıkıntı, işte bu gafletten geliyor. Nimetlere şükretmemek, insanı küfre kadar götürür. Biz bu nimetlerin acaba hangisine lâyıkız? Ne sanıyoruz kendimizi? Ârifler, âcizliğin doğuştan olduğunu bildikleri için, Allah’a her zaman yalvarırlar. Var olan Allah’tır. Ondan gayri bir şey yoktur.
Hikâye meşhurdur. Hz. İsa ile bir sâlik yolda gidiyorlarmış. Arkalarından da bir âsi geliyormuş. Âsi kul, “Allah’ım suçlarımı bağışla, beni affet, şu sâlik kulunla birleştir” demiş. Sâlik kul da, “Yâ Rabbi, beni şu âsi kulunla birleştirme” demiş.
Allah, Hz. İsa’ya hitap ediyor. “Sâlikin istediğini kabul etmedim. Çünkü gururlu idi. Âsiyi affettim. Çünkü mütevazı idi. Başı yerde idi.”
Her kibir ve gurur sahibi ölmeden önce burnunun sürtüleceğini bilmelidir. Gözü yerde olanın, gönlü asumâna çıkar.
Cüneyt Bağdadi’ye sormuşlar. “Sen şu köpekten üstün müsün?” Cüneyt cevap vermiş: “Eğer Allah beni affederse, köpekten üstünüm. Affetmezse, köpek benden üstündür.”
Zâhirdeki ameller, bâtının kuvvetine bağlıdır. Kalpte uyanıklık ve sevgi olmazsa, ondan âh ve zikir çıkmaz. Çünkü zâhirde olan fikirler, kalptekilerin yansımasıdır. Yüce Resûl, “Bir saatlik tefekkür, altmış yıllık ibadetten hayırlıdır” buyuruyor.
Bizi Hak’tan alıkoyacak bir şey olmadığı halde, Allah ile meşgul değilsek, beraber değilsek, daha büyük aptallık ne olabilir?
Âyet-i Kerime’de, “Allah’a kaçınız” buyuruluyor. Allah’a tefekkürle kaçılır. Allah’ın eserlerine bakıp, tefekkür edip, süphanallah diyenler, ne güzel insanlardır. Her eserin bir müessiri vardır. Hak’kın eserlerini görüp, hayrete düşüp, hayranlık içinde kalanlara ne mutlu. Yunus, “Benim bir karıncaya ulu nazarım vardır” der. Allah kuluna yakındır. Fakat kulun gaflette bulunması, yani AIlah’a yakın olduğunu bilmemesi, kulun AIlah’a olan uzaklığını göstermez mi? Allah bizimle beraberdir. Bize düşen, o beraberliğin farkında olmak, o güzelliği yaşamaktır.