Neden Hazreti Peygamber?
Öteden beri hayret ederim; çoğu insan, bir müşkülle karşılaştıkları zaman, bir sorunun içinden çıkamadıkları zaman, paniğe kapılır. Kime başvuracağını bilemez; sağa gider, sola gider, gittikçe artan bir sıkıntı içinde bunalır kalırlar. Acaba bugün kaç kişinin aklına geliyor, benim Peygamberim böyle bir durumda nasıl hareket etmiş, o sorunun çözümü için nasıl bir yöntem izlemiştir. İş lâfa gelince, birçok insanın yanlarına yaklaşılmaz. Efendim ben Peygamberimizi şöyle severim, böyle severim diye. Nice edebiyatlar yapılır, ama önemli olan söz değil iştir. Resulullah Efendimiz bir Hadis-i Şeriflerinde şöyle buyuruyor: “Allah’a kasem ederim ki, hayatta hiç kimse benim kadar acı ve ıstırap çekmedi.” İnceleyecek olursak görürüz ki, çocukluk günlerinden itibaren Kâinatın Efendisinin hayatı nice çilelerle geçmiş, nice dev gibi ıstıraplara göğüs germiştir. İlim ve sağduyu sahipleri bilir ki, Peygamber Efendimiz sâde inanan, temiz müslümanlar için değil, yeryüzündeki bütün insanlar için tek ve en güzel rehberdir, örnektir. Acaba hangi insan bir sorun karşısında kaldığı zaman, Peygamberimiz nasıl bir davranış tarzı içindeydi diye sordu da, meselenin en güzel hâl yolunu bulamadı?
Ne yazık ki, bugün pek çok insan, bu ışıktan mahrûm. Karşımıza çıkan problemlerin hâlli için, olmayacak kimselere başvuruyoruz, onlardan yardım istiyor, medet umuyoruz. Bir düşünsek, acaba akıl almaya gittiğimiz insan, kendi sorunlarını çözmüş müdür? Kendi hayatına bir renk, bir ışık, bir güzellik getirmiş midir? Hele günümüzde... Her şeyin karmakarışık olduğu bir toplumda, bir insanın insan gibi, efendi gibi, fıtratına uygun olarak yaşaması kolay mıdır? Siz çevrenize bakın, yaşama sanatını bilen, bir yaşama üslûbu içinde ömrünü güzelliklerle geçiren kaç kişi göreceksiniz. Çevremizde aklın, havsalanın almayacağı nice güzellikler var; kaç kişi bunları görebiliyor? Kaç kişi güzel bir teslimiyet, huzur, şükür ve edep duyguları içinde yaşayabiliyor? Aylardan beri özlemle beklenen kar yağıyor; insanlara hayat getirecek, sağlık, huzur ve mutluluk getirecek kar geliyor; çok satışlı bir gazete el kadar harflerle manşet atıyor: “Memleketi beyaz kabus bastı.” İşte bu manşet, bugünkü şaşkın, perişan, zavallı insanların iç dünyasının bir yansıması değil midir? İnsanlar Allah’tan ve Peygamberden uzaklaştıkları oranda, huzursuzluğun, sıkıntının, bunalımın pençesine düşerler. Nerede sevgi, orada Allah. Sevgisiz geçen her gün, her saat kendimize yaptığımız ihânetten başka nedir? Bize ne gelirse kendimizden geliyor. Kâinatın Efendisinin ışığı olmadan, güzelliği vurmadan huzura, mutluluğa kavuşan bir kişi varsa lütfen gösterin. Peygamber sevgisi olmadan, Peygamberi her şeyden ve herkesten çok sevmeden ışığa kavuşacağını sanan kimseler er geç avuçlarını yalayacaklardır. Allah’a giden yol Hazreti Muhammed sallallahü aleyhi vesellem’den geçer. Bazı kimselerin iddia ettikleri gibi, Hz. Muhammed’siz Allah’a varılacağı görüşü, bir safsatadan, bir budalalık ve geri zekalılık örneğinden başka bir şey değildir. Yıllar önce bir büyük yazarımız, Resulullah Efendimiz için yazdığı eserinin ismini “O ki, O Yüzden Varız” koymuştu. Bu söz, yıllarca bir mısra gibi dudaklarımızdan eksilmedi. Hep hatırladım, tekrarladım. “O ki, o yüzden varız.”...
Sevgilerin en büyüğü, Hz. Peygamberi; anamızdan, babamızdan, kardeşimizden, evlâdımızdan, her şeyden ve herkesten daha çok sevmektir. Bugün Peygamberimizin Hadis-i Şeriflerine omuz silkenler bilseler ki, bir tek Hadis-i Şerifi yaşayıp uygulayabilsek, o bizi velâyet makamına kadar götürür. Örnek mi istiyorsunuz? Hay hay buyurun... Bir tek “Ya hayır söyle, yahut sus.” Hadis-i Şerifini iş hayatında, aile hayatında, sosyal hayatta gerçekten uygulayın, sonuç almazsanız benden hesap sorun. Peygamberimiz sâde müslümanlar için değil, yeryüzündeki bütün insanlar için bir hidayet kaynağıdır, bir güzel örnektir. Peygamberimiz renktir, ışıktır, güzelliktir. Aşkın ve estetiğin en güzel örneğidir. Gerek sözleri, gerek yaşantısıyla tek örnek, tek liderdir. İnsanlar Kâinatın Efendisi’ne gösterdikleri sevginin, saygının ve edebin büyüklüğü oranında büyür, yükselir ve güzelleşir. “Yâ Muhammed! Sen olmasan âlemi yaratmazdım.” ilâhi buyruğu, beni çocukluğumdan beri ürpertmiş, ağlatmış ve düşündürmüştür. Peygamberi delicesine sevmek, devâm eden en güzel huyumuzdur. Böyle bir hidayet kaynağı varken, meselelerimizin hallinde başkasından medet ummak, kendimize yapacağımız en büyük ihânet değil midir? Acaba körler, körlere yol gösterirlerse, hepsi birden uçuruma yuvarlanmazlar mı? Bir şairimiz; “Memlekete kıymayın efendiler” diyor. Biz de böyle yapmakla, kendi kendimize kıymış olmuyor muyuz?
Yaşamak çok ince bir sanattır, çok çetin bir iştir. Rehber olmadan, Himalaya’nın tepesine çıkabilir misiniz? Kitaba bakarak yüzme öğrenmek mümkün müdür? Çektiği bütün acılara ve ıstıraplara rağmen hayatını bin bir güzellikle dolduran Peygamber Efendimiz, bize ve bütün insanlara yaşama sanatını en güzel örneklerle göstermiştir. Gerek Resulullah Efendimiz, gerek onun yolundan gidenler, daha yaşarken bu dünyada cenneti bulmuşlardır. Nobel Edebiyat Armağanı’nı kazanan Fransız yazar Jean Paul Sartre, bir eserinde: “Başkaları cehennemdir.” diyor. Bütün maddi imkânlarına, bütün şöhretine, gördüğü sınırsız itibarına rağmen böyle bir sonuca varmak, insanlık kültürü adına ne kadar acıdır. Peygamber âşıklarından Sümbül Sinan Hazretleri bir şiirinde:
Gül alırlar, gül satarlar,
Gülden terazi tutarlar,
Gülü gül ile tartarlar. diyor.
Öyle bir pazara düştüm ki, kapısı gül, yolu gül, terazisi gül, dirhemi gül, alanı gül, satanı gül diyor. İşte size iki örnek, iki insan, hükmü siz verin...
Aklın, izânın, ilmin, idrâkin yolu, Peygamberi sevmek, çok sevmek, O’nu en büyük rehber ve örnek olarak benimsemek, hayat yolunda karşılaştığımız bütün müşküllerde O’na danışmaktır. Sözün özü budur efendim. Karar sizlere aittir...
|