subHeader_l

 Gönül Sohbetleri - Cilt V                                                                          Sabri Tandoğan

 

Temiz Topluma Giden Yollar

Doktor Berrin Hanım anlatmıştı. Bir gece nöbetçiydim, diyor. Bir hasta getirdiler, baygındı, göğsü kan içindeydi. Olayı an­lattılar. O gece konsere gider, bazı gençler gibi o da konserin kapısında jilet alır. Müslüm Baba’yı dinlerken heyecanlanır, aş­ka gelir, göğsüne jilet atmaya başlar, yaralar çoğaldıkça kana­ma artar ve genç bayılır. Tam müdahale edecekken diyor doktor hanım, sakın dokunmayın der o sırada gelen bazı gençler. O yaralar kendiliğinden iyileşir. Biz göğsümüzdeki yara sayısı ka­dar, Müslüm Baba’ya olan sevgimizi, saygımızı ispat etmiş olu­ruz. Ve tehdit ederler. Müdahale ederseniz sonu sizin için iyi olmaz derler. Doktor hanımın tepesi atar, alın götürün der. Ne hâliniz varsa görün. Bu, toplumun müzik alanında kirlenişinin tipik bir örneğidir. Adına arabesk denilen, birtakım çok bil­mişlerin, hayattan, kültürden, sanattan, gerçek müzikten uzak insanların savundukları müzik türü budur işte. Örneklerini her gün istesek de, istemesek de maalesef duyuyoruz. Mezarımı taştan oyun; Batsın bu dünya, Tanrım beni baştan yarat, Ölürsem kabrime gelme, gibi nice saçmalıklar. İnsanı hayattan, yaşamaktan, güzellikten, mücadele gücünden, yaşama sevin­cinden ayıran, uzaklaştıran daha nice hezeyanlar.


Birtakım medya köleleri, uşakları ne derlerse desinler, bu­gün Türk insanını kirleten, yaşama sevincinden, inançlarından, güzellik duygusundan uzaklaştıran unsurların başında, bazı fu­huş albümü gazeteler ve üç beş zavallı soytarıyı allayıp pul­layarak Türk halkına yutturmaya çalışan ekranlar geliyor. Adına reyting denilen o rezil, o aşağılık canavar, Türk insanını özün­den, kökünden, ruhundan, ailesinden, temiz duygularından gad­darca, insafsızca koparıyor, uzaklaştırıyor. Ve insan yediden yetmişe kirleniyor, sonra da birtakım cici beyler kürsülere çıkı­yorlar, temiz toplum nutukları atıyorlar. Geçelim efendim. Ne olur, Allah aşkına birbirimizi kandırmayalım, durum çok vahim. Toplum gittikçe kirleniyor. Yeter artık birbirimizi aldattığımız. Peki, temiz toplum imkânsız mı? Niye imkânsız olsun. Pekâlâ mümkün. Şunu iyi bilelim ki, nasıl toplum bireylerden meydana geliyorsa, temiz topluma giden yol da temiz insanlardan ortaya çıkar. O halde meseleyi şöyle ortaya koyabiliriz. Temiz insana giden yollar nelerdir? Şimdi bunları görelim.


Yalnız sıralayacağımız hususlar, birtakım beylik nutukların, palavraların, birtakım çalımlı, cakalı kimselerin sıraladıkları bey­lik sözler değildir. Bunlar bir ömrün muhasarasıdır. Beğenin veya beğenmeyin, karar sizin. Benden söylemesi.


1- Temiz insana giden yol, önce temiz kazançtan geçer. Kazancı helâl olmayanın ibadeti de çürüktür. Falan profesör, filân diyanet mensubu ne derse desin, önce, her şeyden önce temiz kazanç gelir. Yediğimiz velev ki bir dilim kuru ekmek, bir bardak su bile olsa, helâlinden olmalıdır. Aman dikkat. Ken­dimizi aldatmayalım. Buz üstüne yazı yazmayalım. Haram ka­zançla, rüşvetle çocuk büyütüp okutan hiçbir ana baba, o ço­cuğunun hayrını göremeyecektir. Kendisi de yaşadığı sürece hiçbir zaman huzuru ve mutluluğu bulamayacaktır.


2- İbadetlerimizi ite kaka, zoraki, vergi verir gibi değil, aşkla, şevkle, heyecanla yapalım. Sadece ibadete ayırdığımız zaman­lar değil, hayatımızın her ânı, her dakikası ilâhi ürperişle dolsun. Her zaman, her yerde Allah’la beraber olmaya çalışalım. Günlük ekmeğimizi kazandığımız işimizde olduğu gibi, sokakta yürür­ken, alışveriş yaparken, evde çamaşır yıkarken, yemek yapar­ken, bulaşık yıkarken, ev temizlerken, misafir kabul ederken, misafirliğe giderken de hep Allah ile beraber olalım. Allah için konuşalım, Allah için sükût edelim. Gördüğümüz her zerrede Hak’kı müşahede etmeye çalışalım. Her zerrede zikredenin Allah olduğunu bilelim. Her olay, bizi Allah’a yaklaştırmaya bir vesile olsun.


3- Mümkünse, her vesileyle güzellik âlemiyle bir rabıta kur­maya çalışalım. Bir Hadis-i Şerifte “Allah güzeldir, güzellikleri sever.” buyuruluyor. Herkesin tiksinerek baktığı bir köpek le­şinde bile Peygamberimiz (S.A.V.)’in eğilerek: “Ama ne güzel dişleri var.” diyerek, bir güzellik gördüğünü unutmayalım. Bir bulut, bir kuş, bir ağaç, bir çiçek, bir böcek bizi Hak’ka götüren bir vesile olmalı. Büyük Yunus “Benim bir karıncaya ulu na­zarım vardır.” derken, bizi her zerreye edeple, saygıyla, hay­retle bakmaya davet ediyor.


Kur’an-ı Kerim’de “Ne yana bakarsan bak, Allah’ın vechi oradadır.” buyuruluyor. Büyük Yunus bir şiirinde “Göz odur ki Hak’kı göre” diyor. Güzellik kâinatın altın anahtarıdır. Pey­gamberimiz hayatı boyunca güzelliğe yaşamın her alanında önem ve değer vermiştir. Hiç kimse Kâinatın Efendisini haya­tının hiçbir döneminde lekeli, tozlu, kirli bir elbise ile görmedi. O daima güzelliğin, estetiğin, incelik ve zarâfetin bir simgesi olarak yaşadı.


4- İnsanlarla ilişkilerimizde çok dikkatli olmalıyız. Büyük, küçük, zengin, fakir, cahil, okumuş farkı gözetmeden, herkese karşı son derece saygılı, edepli, kibar, zarif davranmalıyız. Bir gün, bir cahil bedevî gelir İmam Gazali’ye. “Efendim” der. “Be­nim okumam, yazmam yok. Okuyamam. Fazla akıllı değilim. Uzun sözleri aklımda tutamam. Bana bir tek söz söyleyin, o bir tek söz bana hayat boyu yetsin, beni velâyet makamına kadar götürsün.” İmam GazaIi Hazretleri cevap olarak “Evlâdım” der. “Her gördüğünü Hızır, her geceni Kadir bil. Bu sana yeter.” İyi hâlli insanlarla herkes geçinir. İş dirayet, feraset ve yumuşak­lıkla kötü hâlli insanlarla da iyi geçinmektedir. Atasözünde ne güzel bir ders vardır. Akıllı ile herkes geçinir. İş deliyi idare etmekte. Nerede, ne zaman, kiminle olursak olalım, ona karşı, dikkâtli, uyanık, tedbirli, saygılı, edepli olmakla kim ne kaybeder. Bugün birçok insanın çeşitli nedenlerle iç dünyası kırgın, yaralı, mustarip. Ne olur, Allah rızası için onlara biraz sevgi, biraz say­gı, biraz ilgi göstersek ne kaybederiz.


5- Devletin yasalarına, belediyelerin koydukları yasaklara harfiyen riayet etmemiz gerekiyor. Bir başkasının hürriyetinin sınırının başladığı yerde, benim hürriyetim bitiyor. Ne olur yolda giderken, otobüste giderken, pazarda alışveriş yaparken, bir apartman dairesinde temizlik yaparken başkalarını üzecek, in­citecek, kıracak hareketlerden uzaklaşsak. Bazen görüyoruz, balkonlardan, pencerelerden halı, kilim çırpılıyor. Bu bilgisizliğin, görgüsüzlüğün, saygısızlığın, Allah’tan uzaklığın en çirkin bir ifadesidir. Kalbinde Allah sevgisi olan bir insan, ölüm pahasına da olsa bunu yapamaz. O insanların kalbinde kesinlikle insan sevgisi de yoktur. Onlar tepeden tırnağa nefisle dolu çağdaş Firavunlar, Nemrutlardır. Belki bu satırları okuyan bazıları nasıl olur efendim diyecekler. Ben biliyorum o balkonundan halı çırpan hanım, muntazam namazını kılıyor. Durun acele etme­yin, ben de size Kur’an-ı Kerim’den bir âyet okumak istiyorum. “İçinizde öyle namaz kılanlar var ki, kıldığı namaz ona lânet eder.” Allah cümlemizi böyle durumlardan korusun. İnsana say­gı duymayanlar, şeytana mensupturlar. Kalbinde zerre kadar insan sevgisi ve saygısı olan kimseler, tekrar ediyorum, ölüm pahasına da olsa komşularının üzerine başına halı, kilim çırp­mazlar.


6- Temiz insana giden yollardan biri de israftan kaçınmaktır. İsraf da ne yazık ki egoizmin, nefsaniyetin bizi berbat eden, fert olarak ve toplum olarak helâke götüren yollardan biridir. Her gün Türkiye’de atılan yemekle, ekmekle nice fakir insan karnını doyurabilir, gıdasını alabilir. İsraftan kaçınmak, çok küçük yaş­tan itibaren bir terbiyeyi gerektirir. Resulullah Efendimiz “Dere kenarında abdest alırken bile israftan kaçının.” buyurur. Cemaatten biri sorar: “Ey Allah’ın Resulü, zaten kendiliğinden deredeki su akıp gidiyor. Biz israf etsek ne olur. Etmesek ne olur.” Peygamberimiz cevap verir. “Evet, derenin suyu akıyor ama önemli olan senin israf etmemendir, tasarruf terbiyesi al­mandır. Bolluk zamanında tasarrufa riayet etmeyen, darlık za­manında da edemez.” Musluklardan gereksiz yere akan bir da­kikalık sudan, gereksiz yere yanan bir dakikalık elektrikten, biz­ler gelecek kuşaklara karşı da sorumluyuz. Bir zerre dahi olsa atılan ekmek, yemek bizi ıstırap içinde bırakmalıdır. Ankara’nın mânevi sultanı Hacı Bayram Hazretleri, yemek bittikten sonra sofradaki kırıntıları toplayan, ölünceye kadar körlük görmez buyurur. Elbisemizi, eşyamızı, kullandığımız araç ve gereçleri son derece dikkâtli bir şekilde istimal etmek zorundayız. Madem ki her zerreden zikreden Allah’tır, o nedenle çok dikkâtli olma­lıyız.


7- Okuduğumuz her yazıdan, işittiğimiz her sözden bir şeyler öğrenmeye, dersler çıkarmaya mecburuz. Önemli olan, birçok fakülteler bitirmek, binlerce kitap okumak değil, hayat kitabını okuyabilmektir. Kur’an-ı Kerim’de ilk inen Âyette “Yaradan Rabbinin ismi ile oku” buyurulur. Bu hususu Yunus Emre ne güzel anlatır:


İlim ilim demektir


İlim kendin bilmektir


Sen kendini bilmezsin


Ya nice okumaktır


Allah cümlemize Rabbimizin ismiyle okumayı nasip etsin.

...::Bu yazıyı arkadaşına gönder::...

 

Geri Dön

[Ana Sayfa] [Sabri Tandoğan] [Kitapları] [Yazıları] [Röportajları] [Resim Albümü] [Sizden Gelenler] [Dosya Arşivi] [Arama] [İletişim]