Bayram Sevinci
Halk arasında, bir kimsenin sevincini, memnuniyetini, hoşnutluğunu belirtmek için söylenen bir söz vardır. “Bu onun bayramı oldu, bayram yaptı, bayramını yaşıyor” derler. Bayram bir güzelliktir, bir heyecandır, bir aşktır. Bayram, yaşama sevincinin çiçeklenişidir. Bayram, adına hayat kavgası denilen bu hay huy, bu patırtı gürültü, bu toz duman içinde, bir çocuğun tebessümü gibi insanın yüzünü güldüren, içini hazla, mutlulukla dolduran bir olaydır. Tabiri caizse, bir mütarekedir. O günlerde savaşa ara verilir, silahlar bırakılır.
Bayram, insanın kendi kendisi ile yaptığı nefs mücadelesinde bir güzel müjdedir. Bir ürperiş, bir zaferdir. Bir aylık oruçtan sonra bayram gelir. Bu bayram günleri müspetin menfiye, olumlunun olumsuza, mânâ âleminin madde âlemine galebesidir. Bu zafer, bayramla kutlanır. Ramazan Bayramı ile Kurban Bayramı arasındaki sürede bu fetih devam eder. Kurbanla birlikte bu ikinci zaferin bayramı kutlanır. Rabbi uğruna, Resulü uğruna, Kur’an uğruna nefsini, egosunu, benliğini bırakan insan, duyduğu heyecanı bayramla kutlar. Aslında bayram, adına insan denilen, Allah’ın bir Kutsi Hadiste “Ben insanın sırrıyım, insan benim sırrım” dediği, yaratılmışların en şereflisi olan varlığın, hayatının, varoluşunun anlamını bulduğu günlerdir. Duyan, düşünen, hisseden insanlar için bir kutlu duraktır, bir gönül ürperişidir, bir sırrın ifşasıdır. Sanki bayram günlerinde gizlilikler aşikâr olmuş, karanlıklar renkle, ışıkla, şiirle dolmuştur. Istıraplar yerini sevince bırakmıştır. Her yer gülle dolmuştur. O günlerde büyüklerin eli öpülür, küçükler sevilir, okşanır. Küsler barışır, dargınlıklar, kırgınlıklar yerini sevgiye ama tertemiz, ama bembeyaz, pırıl pırıl bir sevgiye bırakır. O sevgi gönülleri kuşatır, cihanı doldurur. O sevgiyle insan çevresindeki her şeyi, herkesi, dağıyla, taşıyla, kurduyla kuşuyla sever, kucaklar, bağrına basar.
Bayramım imdi, bayramım imdi,
Bayram ederler yar ile şimdi.
Yan ey gönül yan, yan ey gönül yan
Yanmada derman buldu bu gönlüm der.
Bayram günleri, Hak aşığı insanlar için bir genel af gibidir. Öyle bir af ki, içine bütün kâinatı alır. Allah ve Peygamber aşkı ile dolu gönüller, bayramın hürmetine yeryüzündeki bir kum tanesinden, gökyüzündeki Samanyolu’na kadar bütün kâinatı Muhammedî bir aşkla kucaklayıp, bağırlarına basarlar. Sevmek, devâm eden en güzel huyum derler.
Duyuyor, biliyor, inanıyorum ki
Yaşamak sevgilerle güzel.
El ele tutuşup ilân edelim,
“Aşk gelicek, cümle eksikler biter.”
Bayram günlerinde yalnız sevgi, saygı, edep, incelik, zarâfet ve hoşgörü hâkimdir. Bütün kırgınlıklar unutulmuş, bütün dargınlıklar sonbahar yaprakları gibi dökülmüştür. Yalnız bir ses duyulur kulaktan kulağa, gönülden gönüle yankılanan o güzel ses. Sevginin sesi, dostluğun sesi, affın, hoşgörünün ve ebedî aşkın sesi. Bütün inanan insanlar, ellerini uzatarak bir koro oluştururlar. “Sevelim, sevilelim, dünya kimseye kalmaz.” “Ve bir an yaşıyorum bütün bir ömre bedel.” derler.
Bayram günlerinde Hak âşıklarının gönülleri, yeni yağmış kar gibi bembeyaz, tertemiz olur. O gönüllerden artık küskünlük, dargınlık, kin, nefret, düşmanlık hisleri ebediyen atılmıştır. O günler rahmetin bütün kâinatı kuşattığı günlerdir. Sanki o günler yerle gök birleşmiş, tarifi mümkün olmayan, tâkat getirilmeyen bir aşk ve güzellik yaşanmaktadır. O günlerde, her köşeden bize Yunus Emre seslenmekte “Her dem taze doğarız, bizden kim usanası” demektedir. İnsanlar evlerini, gönülleriyle beraber temizlemişler, bir güzelliği yaşamak üzere, bir dostluğu, bir kardeşliği paylaşmak üzere misafirlerini beklemektedirler. Sanki o gelenler, o gül kokan yerden, Peygamber mekânından, aşkın ve inanışın güllerini getirmektedirler. İnsanlar sevgiyle birbirlerini kucaklarken gönüller “Ya Muhammed gönlüm arzular seni” demektedirler. Hayat adına, varoluş adına, insanlık kültürü adına ne muhteşem bir sahnedir o.
Böyle günlerde içim sızlayarak, yüreğim titreyerek hep bayram kaçaklarını düşünürüm. Zavallılar bir otel odasının mânevi soğukluğu içinde çilelerini doldururken, nedense hep onları düşünürüm. İçim sızlayarak vah kardeşlerim derim. Siz o güzellikler diyarından nefsinizin esaretine kaçarken, neyi bekliyorsunuz? Mutlu olmak “Seviyoruz, seviliyoruz, güzelliğimiz bu yüzden” demek varken, bu kaçış nereye, kime ve ne zamana kadar? Sizler, o pırıl pırıl sevgilerin, dostlukların, kardeşliklerin yerine, bir otel odasının soğuk taş duvarlarına kaçarken, ne yaptığınızın farkında mısınız? Bu kaçış, aydınlıktan karanlığa, nurdan zulmete gidiş değil midir? Ah benim zavallı kardeşlerim, bir bilseniz ki insanı insan eden yine insandır. İnsanı mutlu eden yine insandır. Onlarla beraber olup bir sevinci yaşamak, bir güzelliği paylaşmak varken, aslında bu kaçış kendi özümüzden, kendi bilincimizden, kendi varoluşumuzdan, kendi hayatımızın amacından uzaklaşmak değil midir? Bu, şeytanın bir oyunu değil midir? Ben bugüne kadar bayramdan kaçıp da, gittikleri yerlerde sevinci, mutluluğu, huzuru ve sevgiyi yakalayan hiç kimse görmedim. Rahmetli Bedri Rahmi EYÜBOĞLU ne güzel söylemiş: “İnsan âlemde insanları sevdiği müddetçe yaşar.”
İnsan yaşamanın tadını, varoluşun hazzını, yalnız Allah rızası için insanları sevmek, onlara hizmet etmek, onlara faydalı olmakla bulabilir. Yaşadığımız sürece bayram günlerinin kadrini bilelim, o günlerin en güzel şekilde yaşanıp değerlendirilmesi için elimizden geleni yapalım. İşte yaşama sevincinin, huzurun, mutluluğun odaklandığı nokta burada. Peki “Yarın olsun, yarın olsun...” diye ertelemek niçin? Evet, biz de Yunus gibi diyelim en iyisi...
“Sevelim, sevilelim
Dünya kimseye kalmaz.”
|