Doğru Düşünebilmek
Geçen gece bir telefon geldi, telefondaki ses, “Beyefendi” diyordu, “Sizden yardım istiyorum, kafam öyle karışık, öyle karışık ki... Bazen yaşamak istemediğim oluyor, kararsızım, hayatî meseleler karşısında şaşırıp kalıyorum. Karar verilecek zamanlarda karar veremiyorum, ne olur bana yardım edin, çok mustaribim.” Telefondaki zat ile uzun uzun konuştuk, konuştukça açıldı, ferahladı, sükûnet buldu. Sonra günlerce bu meseleyi düşündüm. Sadece o telefon eden zat değil, pek çok kimse bu durumda. Bazen kalabalık caddelerden geçerken, gün oluyor insan korkuyor, ürperiyor. Aman Yarabbi diyor, öyle çehreler, öyle ifadeler görüyorsunuz ki, karmakarışık kelimesi bile durumu izâha yetmiyor. Bu satırları yazmak için masaya oturdum, telefon çaldı. Antalya’dan bir hanımefendi telefon ediyordu. Dinî konularda büyük bir karmaşa yaşadığını, halletmek için kime müracaat ettiyse, iç dünyasının biraz daha allak bullak olduğunu söyledi. Sordum, “Kimlerle görüştünüz?” dedim. Saydığı kimselerin mânevi hayatımızla uzaktan yakından hiçbir ilgisi yoktu. “Efendim” dedim, “Sizin limon ihtiyacınız var, almak için çarşıya çıktınız, kırtasiyeciye gidemezsiniz ki. Kumaş satan bir mağazadan da limon temini mümkün değildir. Nasıl limon almak için manava gitmek gerekiyorsa, burada da öyle hareket etmeniz gerekir.” Hanımefendi biraz durakladı, sonra çeşitli sorular sordu. Sorular cevaplandıkça memnun oldu ve “Çok teşekkür ederim, içim ışıkla, aydınlıkla doldu” dedi.
Bugün toplumumuzda bazı önemli noktalarda bulunan kişilerde, aynı zihin karışıklığını görüyoruz. Filânca zat üniversitede öğretim üyesi, iyi, güzel de, bir dediği bir dediğini tutmuyor. Gönlü de, kafası da allak bullak. Öğretim üyeliği gibi, bazı dinî görevlerde bulunmak gibi, gazetecilik, yazarlık gibi topluma karşı sorumluluk makamında olan bazı kimselerin, çok daha dikkâtli olmaları, çok daha uyanık hareket etmeleri gerekiyor. Kırk yıldır okuyucusu olduğum Hakses Dergisi’ni çevresine kötüleyen, dinî makam işgâl eden birisinin durumunu nasıl izah edebiliriz? Bence zihin karışıklığının asıl sebebi, doğru düşünmesini bilmemekten geliyor. Çünkü çocukluğumuzdan itibaren, bize doğru düşünmek nasıl olur öğretilmiyor. İstisnalar dışında ne ailede, ne okulda, ne de toplumdaki herhangi bir müessesede bize öğretilenler, bize aşılananlar çok zaman birtakım ön yargılar, peşin hükümler, kara çalmalar. Bir örnek mi istersiniz, işte Darwin. Vaktiyle Darwin diye bir adam çıkmış, bir teori ortaya atmış, dikkât buyurun, bu sadece bir teori. Hiçbir zaman da teori olmanın dışına çıkamamış, ama ne yazık ki günümüzde isminin başında koca koca sıfatlar yazılı olan birçok kimse, bunun farkında değil. Mümkündür ki sayın Darwin’in dedesi bir orangutan olabilir, bir şey diyemeyiz. Ama bilim adına konuşma yetkisini kendisinde bulan bazı kimseler, bunun bir teori değil de, bir bilimsel kanun olduğunu söylerse, o zaman iş değişiyor. Doğru düşünmek o kadar önemli ki, bunu yalnız felsefeyle uğraşanların bir meşgalesi olarak görmek çok yanlış. Doğru düşünmek, kadın-erkek, genç-ihtiyar hepimiz için, yeryüzündeki bütün insanlar için hayatî bir mesele. Hayatta atılan yanlış adımlar, insanlarla güzel ilişkiler kuramama ve hayatta mutlu olamama, hep doğru düşünmesini bilmeyişimizden ileri geliyor. İnsan doğru düşünemeyince, doğru düşünmesini öğrenmeyince yanlış kararlar alıyor, isabetsiz adımlar atıyor ve ölünceye kadar sonu gelmeyen bir yanlışlıklar trajedisi başlıyor. Allah’ım diyorum, nasıl olur? Hakses gibi ilk sayısından bugüne kadar hep iyi, güzel, temiz duygular ve düşünceler aşılayan bir dergi, nasıl kötülenir, nasıl yasaklanır? Muhakkak ki bu işi yapan kardeşimiz de iyi bir insan, güzel, temiz bir insan, ama sahip olduğu ön yargılar, peşin hükümler onun doğru düşünmesine, doğruya varmasına engel oluyor. Acaba yarın Allah’ın huzuruna çıktığı zaman bunun hesabını nasıl verecek, bunu hiç düşündü mü? Vaktiyle bir şarkı vardı, bir yerinde “Sonunu düşünmeden neden tuttun elimi?” diyordu, onun gibi biz de doğru düşünemediğimiz için, gerek kendimize, gerek başkalarına ne büyük haksızlıklar yaptığımızın bir farkına varabilsek. Bir İslâm büyüğü, “Güzel gören, güzel düşünür, güzel düşünen, hayatından zevk alır.” diyordu. Gönül istiyor ki, bütün insan kardeşlerimiz de güzel düşünsünler, hayatlarından zevk alsınlar. Yaşamak bin bir güzelliklerle dolu, Allah’ın mucizelerinin her an görüldüğü muhteşem bir olay. Kur’an-ı Kerim’de, “Ne yana bakarsan bak, Allah’ın vechi oradadır.” buyuruluyor. Yunus Emre, “Aşk gelicek, cümle eksikler biter.” diyor, “Sevelim, sevilelim, dünya kimseye kalmaz” diyor. Hayat güzel, çok güzel, inanılmayacak kadar güzel bir olay, ne olur nefsimizin pençelerinden kendimizi kurtarabilsek de bu güzellikler, mucizeler, harikulâdeliklerle dolu dünyayı aşkla, hayranlıkla seyredebilsek.
Bu güzelliği Allah cümlemize nasip etsin...
|