Kimlerle Dost Olalım?
Bugünlerde internetteki sitemize en çok gelen sorulardan biri de dostluk ve arkadaşlık konusunda. Kiminle dost olalım? Kiminle arkadaşlık yapalım? Yahut şu özellikleri olan bir kimseyle arkadaşlığımızı keselim mi, yoksa devam ettirelim mi…
Hayatın en önemli olaylarından biri de arkadaşlık ve dostluktur. Bir güzel atasözüdür: “Arkadaşının kim olduğunu söyle, senin kim olduğunu söyleyeyim.” Öyle arkadaşlar vardır ki, dürüst, temiz, çalışkan bir insanın hayatını karartabilir veya yanlış kulvarlarda dolaşan bir insanı en güzel, en nezih bir yola çekebilir. Hiç kimse arkadaşımdan bana ne diyemez. Bunu diyen kimseler, insan ruhunu hiç mi hiç anlamamışlardır. Kendini beğenmiş, kendini herkesten daha akıllı, daha marifetli sananlar hiçbir zaman iyi bir dost, iyi bir arkadaş olamazlar. Öyle insanlar var ki, kendilerinin herkesten üstün olduğuna, her şeyin en iyisini bildiklerine ve gittikleri yolun en iyi yol olduğuna samimi olarak inanırlar. Çevrelerini küçük görürler. Hor ve hakir görürler. Bunlarla arkadaşlık yapmak bir yerde imkânsızdır. Eninde sonunda patlak verir.
Bir atasözü vardır; “Üzüm, üzüme baka baka kararır” derler. İnsanlar da böyledir. Er veya geç, en zeki insan bile arkadaşından, daimi beraber olduğu kimselerden etkilenirler. Onun için daha baştan itibaren bu kimselerle basamak metoduna göre ilişki kurmalıdır. Nasıl bir merdivende basamaklar birer birer çıkılırsa, ilişkilerde de aynı metotla hareket etmek gerekir. İlk basamak “merhaba”dır, ikinci basamak “nasılsın”dır. Hayatta öyle insanlar var ki, onlara merhaba diyeceksiniz, nasılsın demeyeceksiniz. Çünkü hatırları sorulduğu zaman ağızları öyle bir açılır ki, ne kadar negatiflik varsa önünüze sıralarlar. Neşeniz varsa neşenizi, huzurunuz varsa huzurunuzu alır götürürler. Bu tür insanlara karşı çok dikkâtli olmak gerekir. Birinci basamakta, merhabada kalalım yeter.
İnsanlar, sâde sözleriyle değil, bakışlarıyla kendilerinden çıkan elektrikle de çevrelerini etkilerler. Güzel, temiz, efendi, inançlı, Hak yolda yürüyen insanlardan artı elektrik çıkar. Kıskanç, ihtiraslı, ben bilirim diyen, üstünlük iddiasında bulunan insanlardan eksi elektrik çıkar. Farkına varmadan o insanların etkisinde kalır, negatif bir havaya gireriz. Efendim, ben şöyle akıllıyım, böyle zekiyim, ben tesir altında kalmam demek, hayatı, varoluşu, hiç mi hiç anlamamak demektir. Böyle insanlardan imkân nispetinde uzak kalmak, çeşitli nedenlerle bir arada beraber bulunmak gerekirse, o süreyi en kısa zamana indirmeye çalışmak akıllıca bir hareket olur. Bütün bu olumsuzlukları kâinatın en büyük, en muhteşem, en güzel insanı Resulullah Efendimiz ne kadar güzel anlatıyor: “Ya hayır söyle, yahut sus.”
Bütün güzellikler, bütün yücelikler bu bir tek harikulâde sözün içine sığdırılmış. Bazen evde otururken, bazen yolda giderken, bazen insanlarla beraberken bu Hadis-i Şerifi içimden daima tekrarlarım: “Ya hayır söyle, yahut sus, ya hayır söyle, yahut sus”. Söyledikçe içim ferahlar, kalbim aydınlanır. Tekrarladıkça güzelliklerin, inceliklerin, mutlulukların doruğuna çıkarım. Çok genç yaşımdan itibaren bu Hadis-i Şerif’e âşık oldum ve onu uygulamaya çalıştım. Meslek hayatımda uyguladım, başarılı oldum. Aile hayatımda uyguladım, nur içinde yatsın, rahmetli eşimle beraber birlikteliğin en güzelini yaşadım. Sosyal hayatımda uyguladım, çevremde hep sevilen, sayılan, özlenen, beklenen bir insan oldum. Bu bir tek Hadis-i Şerif bana dünya hayatında cenneti yaşattı. İnşallah âhiret hayatım da öyle olur. Bizler bu dünyaya sevmek için, sevilmek için, birbirimize hizmet etmek için gönderildik. Bütün bunların anahtarı hep bu Hadis-i Şerif’in içinde gizli… “Ya hayır söyle, yahut sus”.
Yıllar geçti, çevremdeki insanlara hep sordum: “İçinizde,” dedim, “bu Hadis-i Şerif’i günlük hayatında yaşayan var mı?” Yine de sormaya devam ediyorum. Ah, bu güne kadar bir tek olumlu cevap alamadım. Oysa herkes mutlu olmak istiyor. Herkes sevmek ve sevilmek istiyor. Herkes biraz huzur, biraz sükûn diyor, başka bir şey demiyor. O halde ne bekliyoruz? Edeple, saygıyla, incelikle bu Hadis-i Şerif’e yaklaşsak, onu meslek hayatımızda, aile hayatımızda, sosyal hayatımızda uygulamaya çalışsak göreceğiz ki, önümüze yepyeni imkânlar belirecek, çok güzel tecelliler olacak. Ve bizler Yunus Emre gibi;
“Gelin tanış olalım
İşi kolay kılalım
Sevelim sevilelim
Dünya kimseye kalmaz”
diyeceğiz. Madem ki hepimiz şu hayat yolunda yolcuyuz, bir süre sonra misafirliğimiz bitecek, neden sevgi içinde, saygı içinde, edep ve huzur içinde bu dünyayı efendice terk etmeyelim. Neden iman ile, aşk ile çene kapatmayalım.
Kur’an-ı Kerim’de Asr Suresi’nde: “Andolsun asra ki bütün insanlar hüsrandadır. İnananlar, inançlarına göre yaşayanlar, birbirlerine sabrı ve Hak’kı tavsiye edenler müstesna.” buyruluyor. Dikkâtlice okursak, bu Sure-i Şerif’de kimlerle arkadaşlık edeceğimizin de en güzel işaretlerini bulabiliriz:
1- İnananlar
2-İnançlarına göre yaşayanlar
3-Birbirlerine sabrı ve Hak’kı tavsiye edenler.
Bir kimsenin bu üç şarta riayet etmesi halinde en güzel insanlarla arkadaşlık yapıp, dostluk kuracağı da ortaya çıkmış olmuyor mu? Bu üç şartı yerine getirenler, aynı zamanda meslek hayatlarında da, aile hayatlarında da, sosyal hayatlarında da başarılı olan, bütün günleri birbirinden güzel geçen, temiz ve mübârek kimseler değil midirler?
Allah cümlemize böyle yaşamayı, böyle insanlarla dost olmayı nasibetsin…
|