Sevgi... Yeryüzündeki bir kum tanesinden gökyüzündeki Samanyolu’na kadar istisnasız her varlığa sunulacak olan karşılıksız bir sevgi... İşte çok değerli büyüğümüz, hayatını insanlara hizmete adamış Sayın Sabri Tandoğan için hayatın, yaşamın nirengi noktası... Bugün kendisiyle Allah’a ulaştıran en kestirme yol olan sevgi konusunda sohbet ettik.
– Efendim, insanı Allah aşkına ulaştıran yolu çizer misiniz?
Bu yolda ilk aşama, insanın eşya ile olan ilişkilerini güzelleştirmesidir. Eşya denince insanların aklına çevresinde gördüğü masa, sandalye, elbiseleri... geliyor. Eşya ile ilişkilerin düzenlenmesi ne demek? Onu eşya olarak değil, Allah’ın bir tecellisi olarak görmek demek. Ben bazen bulaşık yıkarken onu Allah’ın elini tutuyormuş gibi tutarım. İki tabağı üst üste koyarken incitmemeye gayret ederim. Çay fincanlarımı bambu tabak altlarına koyarım ki, bırakırken ses çıkarmasın diye. Dünyada en güzel ses, sessizliğin sesidir. Bazen gardırobumu açar, elbiselerimi okşar severim. Elbiselerim 30-40 yıllık bile olsalar yeni gibidir. Çünkü onlar seviliyor, öpülüyor, okşanıyor. Önemli olan eşyayla güzel ilişkiler kurmak. Ben eve girince bütün eşyalara saygıyla selâm veririm.
Bu yolda ikinci aşama, hayvanlarla güzel bir iletişim kurmak. Ondan sonra bitkiler geliyor. Bu kurumuş bir gül olur, bir ağaç olur, hatta kuru dallar olur. Kurumuş dallara dikkât edin, onlarda öyle bir güzellik var ki, onu yakalamaya çalışın. Evimde güzel bir çam ağacım var. Onu incitmemeye hep dikkat ediyorum. Ona hep ilân-ı aşk ediyorum, ona şiirler okuyorum.
Bütün bunlardan sonra insanlarla ilişkilerin düzenlenmesi geliyor. İnsanlara öyle bir ilgi göstereceğiz ki, onları ayırmadan seveceğiz. Bugün dinsiz dediğimiz bir insanın, yarın bizi fersah fersah geçmeyeceği ne malûm? Bazı hayat kadınları para için vücutlarını satıyorlar, ama para için vicdanlarını satanlara ne demeli? Bize düşen, baştan herkese karşı saygı duymak. Bu şekilde insan içindeki sevgiyi hep büyüterek bu yolda ilerleyebilir.
Şimdilerde aşk kelimesi çok ucuzladı, ayağa düştü. Aşk, bir insandan hareketle Allah’a yükselmektir. Her şey bir insanı sevmekle başlar.
“Düştüğüm yollar gibi sonsuzdur benim tasam Bekleyenim olsa da razıyım kavuşmasam.”
Faruk Nafiz Çamlıbel
– Efendim, sevgiyi, öğretilmediği halde bütün canlılar algılıyor ve karşılık veriyor. Bu nasıl oluyor?
Allah her zerreye sevgiyi öğretmiştir. Her zerrenin kendine göre bir zikri var. Bu zikrin güzelleşmesi için sevgi görmesi lâzım. Bir zikrin gerçek bir zikir olması için sevgiyle yapılması lâzım. Bu her varlık için böyle. İnsanın asıl ihtiyacı ekmekten, sudan önce sevgidir. Ümit Yaşar bir şiirinde:
“Sen, sevildiğin için güzelsin bu kadar
Ben, sevilmediğim için böyle çirkinim”
diyor. Yunus Emre:
“Aşk gelicek, cümle eksikler biter”
diyor. Sevgi olmadığı zaman her şey anlamını kaybediyor. İnsan-hayvan, insan-bitki, insan-eşya ilişkisi hep sevgiye bağlı. Sevgi olmadığı zaman güzel bir iletişim kurulamıyor.
Biz, toplum olarak sevgi göstermesini bilmiyoruz. Ya sevgiyi tamamen esirgiyoruz, ya da aşırıya gidip şımartıyoruz. Çaya yedi sekiz şeker atarsanız tadı kaçar. Şımartılan bir kadın ve erkek hayatta asla mutlu olamaz. Çünkü herkesten, eşinden, arkadaşından aynı ilgiyi bekler, göremedikçe de mutsuz olur.
– Efendim, Allah aşkına giden yolda neden önce eşyayla iletişim kurmakla başlanıyor?
Çünkü, eğer biz eşyayı eşya olarak görüyorsak, o iş orda biter. Şu çayın içinde milyonlarca elektron, proton dönüyor, şu peçetenin içinde de dönüyor. Her zerreden Allah zikrediyor. Bir tabağı yıkarken bile, onu Allah’ın bir tecellisi olarak göreceğiz ve Allah’la beraber olduğumuzu hissedeceğiz. Yıkarken Allah’la beraber, durularken Allah’la beraber, giyinirken Allah’la beraber, alışverişe giderken Allah’la beraber..., her an Allah’la beraber...
– Efendim, az önce yan masadan hanımlar kalkarken sandalyeleri çektiklerinde çok rahatsız edici bir ses çıktı. Bu ses eşyanın tepkisi mi oluyor?
Evet, o sandalye, o anda gördüğü kaba muameleden dolayı o kimselere isyan ediyor, küfrediyor, ne kadar rahatsız olduğunu anlatıyor kendi hâl diliyle.
– Efendim, bir de “Sevgiden bakır altın olur” sözünü açar mısınız?
Bu bir sembol tabi. Sıradan bir insana sevgi gösterin, saygı gösterin, ilgi gösterin, o ölü gibi olan kimse çok daha mutlu, çok daha güzel ve huzurlu oluyor. İnsanlarla daha güzel geçinmeye başlıyor, daha verimli oluyor.
“Sahi siz mi geldiniz, saksılarım ışıdı.”
İlhan Berk
Yunus, “Aşk gelicek, cümle eksikler biter” diyor. Sevgi bir başlangıçtır. Aşk, sevginin en ileri, en muhteşem, en yüce şeklidir. Bir insan bir bitkiye, bir eşyaya da âşık olabilir. Eşyaya olan aşk orda kalmaz; çünkü, diğer varlıklara da sirayet eder. Ben meselâ bizim salondaki yemek takımına âşığım.
– Âşık olmayan insan Allah’a ulaşamaz mı?
Hayır. Ulaşamaz.
– Peki, insan öldüğü zaman da sevmeye devam eder mi?
Evet, bana göre eder. Ölüm diye bir şey yok çünkü. Sevgi her yerde devam eder. Ölüm sadece gözünü bir dünyada kapatmak, başka bir dünyada açmaktır.
– Efendim, siz “İnsanın sevgisi, imanı ile ölçülür” diyorsunuz. Bir ateist sevemez mi? Bazen bakıyorsunuz, inancı çok zayıf veya hiç olmayan çiftler iyi anlaşıyormuş, birbirlerini seviyormuş gibi görünüyorlar?
Bir ateist ne sevebilir, ne sevilebilir. Çünkü onlarda gönül taş gibi olmuştur. Onlar Allah’ın verdiği nimetleri yerler, içerler, sonra da inkâr ederler, isyan ederler. İnsanın imanı arttıkça sevgisi de artar, iman sıfıra giderse sevgi de sıfıra gider. O inançsız çiftler rol yapıyorlar. İki ateist insanın birbirini sevmesine imkân, ihtimal yok. Onlar köpek beslese, onu da sevemezler. İnançsız bir insanda nefs zirvededir. Böyle iki nefsin anlaşmasına imkân yok.
– Efendim, maddi değerlerin ön plânda olduğu bu çağda, insanlar neden birbirlerine sevgilerini gösteremiyorlar? Bu en azından maddi bir yükümlülük getirmiyor.
Çünkü, bir sevginin gösterilebilmesi için nefsin yenilmesi gerekiyor. Bir insan nefsini aşmadıkça çevresine sevgi gösteremez. Kâinatta hiç kimse, kâinatın gelmiş geçmiş en büyük, en yüce insanı olan Peygamber Efendimiz kadar sevgi dolu olmadı. Şu anda bu çağın, bu zamanın en büyüğü de, sevgisi en büyük olan kimse, odur. Aşk kimdeyse, yücelik ondadır.
– Efendim, bir deney yapılmış, yeni doğan bir grup bebeği ikiye ayırmışlar. Bir grupla sürekli konuşulmuş, diğer grupla konuşulmamış, sadece gıdaları verilmiş. Bir süre sonra kendileriyle konuşulmayan bebeklerden ölenler olmuş.
Evet, orada çocuk bunu algılıyor. Konuşma da bir sevginin ifadesidir. Madem ki sevilmiyorum diyor, o zaman yaşamanın ne anlamı var? Bugün intihar edenler hep sevmeyen ve sevilmeyen insanların arasından çıkıyor. Sevilmeyen insanda şahsiyet de, sağlık da kalmıyor.
“Kimse beni sevmiyor” diyenlere katılmıyorum. Bir kimse sevdiği kadar sevilir de. Gezegenler bile birbirlerine gösterdikleri karşılıklı sevgi gücü sayesinde birarada durabiliyorlar. Çekim gücü dediğimiz şey aslında sevginin gücü. Sevgi hayatın, maddenin, kadının, erkeğin, bütün evrenin özü. Nerde sevgi, orda Allah.
Sevgiyle bütün varlıklar güzelleşirken, ilimle, san’atla, düşünceyle, güzellikler, sevgiler ve dostluklarla beslenmeyen bir hayat bakımsız bir çiçek gibi çabucak kurur.
Her insanın iç dünyasına girerek onu anlamaya çalışmak, ona sevgi ve saygı göstererek onunla dost olmak. Çağımızı kurtaracak formül işte budur: Sevgi, yine sevgi, yine sevgi...