Düşüncenin Önemi
Âlim ve veli olan bir güzel insan sohbetine şöyle başlamıştı: “Güzel gören güzel düşünür, güzel düşünen hayatından zevk alır.” Bu sözü yıllarca düşündüm. Her düşünüşümde önümde yepyeni ufuklar açıldı. Kur’an-ı Kerim’de, düşünce üzerine birçok âyetler okudum. Onları her tekrar edişimde ürperdim, heyecan duydum. “Bunda düşünen insanlar için nice hikmetler, ibretler vardır.” âyeti, “Geceyle gündüzün birbirini takip edişinde nice incelikler vardır.” ve bunlar gibi nice âyetler hep bizi düşünceye, tefekküre davet eder. Bu âyetleri okuduktan sonra, insan sanki dünyaya gelişinin asıl amacının önce düşünebilmek olduğu sonucuna varır. Düşünmek, insanoğlunun hayatındaki en yüce, en soylu, en güzel iştir. Hiç çekinmeden diyebiliriz ki, insanoğlu düşünebildiği sürece vardır, düşünebildiği ölçüde varoluşunun anlamına kavuşur.
Müslümanlar Mekke’ye giriyorlar. Muzaffer İslâm Ordusu, sâde, vakur, tevâzu ve edep içinde. Hiçbir taşkınlık yapmadan, hiçbir aşırılık göstermeden ilerlemekte. Mekkeliler perişan, panik içinde, darmadağın. Bir köşede Ebû Sufyan, karısı ve kölesi ürpererek olayı seyretmekteler. Ebû Sufyan’ın karısı Hind, gözyaşları içinde şu tarihî sözü söyler; “Bu kadar mı yanılmışız, bu kadar mı aldanmışız?” Nice yıllar var ki, bu söz beni titretiyor, ürpertiyor, ağlatıyor. “Bu kadar mı yanılmışız, bu kadar mı aldanmışız?” Allah’ım diyorum, ben ve bütün müslüman kardeşlerim böyle bir itiraf zorunda kalmayalım. O ne müthiş bir olaydır ki, her şey olup bittikten sonra gerçek bütün vuzuhuyla ortaya çıksın. Acaba insanlar gerçekten düşünebilseler, muhakeme edebilseler, bir şeylerin idrâkine varmış olsalar, bunlar olur muydu? Hayata tümüyle bakacak olsak, siyaset hayatından ekonomiye, aile yıkımlarından bireysel mutsuzluklara kadar, her şeyin altından o düşünceden yoksunluk çıkmıyor mu? Sağlığı en çok bozulan insanlar, aile yuvalarında her gün kavga eden insanlar. Hayat yolunda tuttukları her işte başarısızlığa uğrayanlar, hep düşüncesizliklerinin mahkûmu olmuyorlar mı?
Gidin Ankara Adliyesi’ne. Ne kadar çok boşanma mahkemesi ve boşanma davası olduğunu gözlerinizle görün. Sebep; düşüncesizlik. Bugün toplum olarak gırtlağa kadar borç içindeyiz. Ödemek için hiçbir çaba sarf etmiyoruz. Bu gidiş nereye? Hiç düşünen yok. Televizyonlarımız gazetelerimiz bin bir saçmalıkla, rezillikle dolu. Toplum “Kuduruk Semra”ya gösterdiği ilginin binde birini iç ve dış borçlarımıza gösterse, herhalde pek çok şey halledilir, çözüme ulaşılır. Sebep; düşüncesizlik, idrâksizlik. Yarın bu insanların torunları gelip; “Sizler çılgınlar gibi yediniz, içtiniz, gülüp eğlendiniz. Hayatınızı ruh hastası, manyak, psikopat insanlarla doldurdunuz. Bize bu kadar borç bırakmaya utanmadınız mı?” diye mezarlarına tükürseler ne diyecekler?
Beyinsizlik, fikirsizlik, idrâksizlik o mertebeye varmış ki, tefekkür eden bir insanı gördüğümüz zaman endişe ve korkuyla yanına yaklaşıyor; “Aman kardeşim, hasta mısın? Seni düşünceli görüyoruz.” diyoruz. Demek ki aslolan düşünmemek. Aslolan gülüp eğlenmek, göbek atmak. Öyle bir gün gelecek ki, “Eyvah, yanılmışız, aldanmışız, hata etmişiz” dediğimiz zaman yapacağımız bir şey kalmayacak. Orhan Veli bir şiirinde;
“Düşünme, arzu et sâde
Bak, böcekler de öyle yapıyor.”
derken, topluma ideal olarak böcek olmayı göstermiyor muydu? Bugünkü televizyon kanallarındaki rezil programlar aynı şeyi yapmıyorlar mı? Şunu iyi bilelim ki, kimsenin yaptığı yanına kâr kalmayacak. Yarın öyle bir gün gelecek ki, bu saçmalıklarla dolu hayatın her dakikasının hesabı sorulacak. İnanan inanır, inanmayan günü gelince görür. Evde anne babanın, okulda öğretmenlerin, üniversitelerde profesörlerin memlekete yapacakları en büyük hizmet, düşünen, muhakeme eden, mukayese yapan, soran, araştıran kafalar yetiştirmeleri olacak. Bunu yapamadığımız takdirde, bizim böceklerden farkımız ne olacak? Geleceğin büyük, güzel, aydınlık Türkiye’si, düşünen kafaların, hisseden kalplerin, soran, araştıran, çalışkan insanların ülkesi olacaktır. O büyük ideale, büyük veya küçük katkısı olanlara ne mutlu.
|