subHeader_l

 Gönül Sohbetleri - Cilt IV                                                                          Sabri Tandoğan

 

İşine Yüreğini Koymak

Senelerce... Senelerce evveldi. Ankara’da Posta Caddesi’n­de bir ilkokul vardı. Adı Devrim İlkokulu idi. Sonradan o okul yıkıldı, yerine Modern Çarşı yapıldı. O okulun karşısındaki iş hanının önünde bir ayakkabı boyacısı vardı. Osman Efendi. Osman Efendi mesleğine âşık, inanılmaz güzellikte ayakkabı boyayan bir insandı. Onun fırça tutuşuna, cilayı deriye emdi­rişine hayrandım. Elime para geçer geçmez doğru Osman Efendi’ye koşardım. Onun fırça kullanışında inanılmaz bir gü­zellik, incelik ve estetik vardı. Mesele ayakkabının boyalı olu­şunda değildi. İşini yaparken duyduğu saygı ve heyecan, beni mutlu etmeye yetiyordu. Boya işi bittikten sonra, gider arka­daşlarımla top oynar, o cânım boyayı berbat ederdim. Bir gün annem: “Oğlum” dedi. “Hemen git ayakkabılarını boyat, seni misafirliğe götüreceğim.” Sanki dünya benim olmuştu. Koşa koşa gittim. “Osman Efendi” dedim. “Ayakkabılarımı acele boyar mısın?” Osman Efendi yüzüme baktı, “Hayır” dedi. “Boyaya­mam.” Hayretler içinde kalmıştım. “Niçin?” dedim. “Çünkü” dedi. “Acele işten hayır gelmez. Ben kendime Osman Efendi’nin boyadığı ayakkabı bu muymuş dedirtmem. Açlıktan öleceğimi bilsem yine bu sözü kendime söyletmem.”


Aradan nice yıllar geçti, Osman Efendi’nin bu sözündeki edebi, inceliği ve zarâfeti ömür boyu unutamadım. İşine gös­terdiği ciddiyet ve bağlılık, bana bir ömür boyu örnek oldu. Ona hep sevgi ve saygı duydum.


Lisede okuyordum. Ankara’da Gazi Lisesi’nde öğrenciydim. Temiz giyinmeyi çocukluğumdan beri çok severdim. O yılların Ankara’sında meşhur bir terzi vardı. Sabri Yılmaz Yanık, ina­nılmaz güzellikte elbise dikerdi. Ben de onları son derece dik­kâtle, sevgi ve saygı ile yıllar yılı giyerdim. Bir gün bir akrabamız evlenecekti. Düğüne bir hafta vardı. Kumaşımı aldım. Terzi Sabri Yılmaz’a götürdüm. “Efendim” dedim, “Düğün nedeniyle bir hafta sonra dikişi bitirmenizi rica etsem, mümkün mü?” Hafta içinde provalar yapıldı. Cumartesi günü teslim edilecekti. Düğün de o gece idi. O gün öğleden sonra gittim, elbiseyi giydim, “Ustacığım eline sağlık, pek güzel olmuş” dedim. Fakat Sabri Yılmaz’ın yüzü asılmıştı. “Hayır” dedi, “Veremem. Çünkü sol omuzun arkasında bir potluk var.” “Efendim” dedim, “Ben mem­nunum, sarmanızı rica ediyorum. Düğüne yeni elbiseyle gitmek istiyorum.” Sabri Yılmaz’ın yüzü biraz daha sertleşti. “Hayır” dedi. “Veremem. Sizin düğününüz beni ilgilendirmez. Bu potluk varken verirsem, kendime ve mesleğime ihanet etmiş olurum. Ölürüm yine de Sabri Yılmaz’ın diktiği elbise bu muymuş de­dirtmem.”


Aradan nice yıllar geçti. Bu olayı da hiç unutamadım.


Lisede müzik öğretmenimiz Faik Canselen’di. Faik Hoca bir efsane insandı. Musıki Muallim Mektebini birincilikle bitirmiş, mükâfat olarak Almanya’ya müzik tahsiline gönderilmişti. Orada yıllarca Beethoven üzerinde ihtisas yapmıştı. Bir gün bize oku­lun piyanosu ile Beethoven’in Dokuzuncu Senfonisi’nden bazı bölümler çaldı. Sonra bizim izlenimlerimizi sordu. O günün şart­larında hiçbirimiz zevk almamış, heyecan duymamıştık. Hoca­mız büyük bir olgunlukla “Haklısınız çocuklar” dedi, “Hiçbiriniz evinizde, çevrenizde böyle bir müzik duymadınız. İsterseniz ben size her gün okul bittikten sonra ücretsiz olarak dersler vereyim. Ama sizden ricam, lütfen not almak için gelmeyiniz. İçinizden geliyorsa devam ediniz.” Ve okul bitene kadar bu dersler devam etti. Ben bu gün Mozart’tan, Beethoven’den, Mendelson’dan, Bach’tan zevk alıyorsam, ürpererek heyecanla dinliyorsam, bu hâlimi, çok değerli hocam Sayın Faik Canselen’in bu özverili, bir benzeri çok az görülen olağanüstü çabasına ve gayretine borç­luyum.


İnsanı insan yapan, yine insandır. İnsanlar kendilerine, çev­relerine, mesleklerine ve yaptıkları işe saygı duydukları oranda büyürler, yücelirler, mutlu ve huzurlu olurlar. Japonlar, “Önemli olan yapılan iş değildir, onun nasıl yapıldığıdır.” derler.


Yaptığımız işe yüreğimizi katıyorsak, o iş de hayatımızda bir anlam ve güzellik kazanır.

...::Bu yazıyı arkadaşına gönder::...

 

Geri Dön

[Ana Sayfa] [Sabri Tandoğan] [Kitapları] [Yazıları] [Röportajları] [Resim Albümü] [Sizden Gelenler] [Dosya Arşivi] [Arama] [İletişim]