Bir Ben Vardır Bende, Benden İçeri
Edebiyat bir söz sanatı. Ham maddesi kelimeler. Ama büyük edebi eserlerde o kelimeleri aşan hem de çok aşan bir özellik var. Nedir o? Bence, insan gönlü. İnsanın, olanca arılığı, duruluğu ile gönlünü koyduğu her şey büyüyor, yüceliyor, bir anlam, bir estetik, bir güzellik kazanıyor. Çağları aşıyor. Nice yüzyıllar sonra gönülleri tutuşturuyor. Kalpleri ışıtıyor, aydınlatıyor. Yol gösteriyor, mutlu ediyor, huzur veriyor. Hiç kimse şiir dünyasında Yunus kadar insan ruhunun inceliklerine inemedi. Dünya edebiyatını didik didik edin. Yunus büyüklüğünde bir şaire rastlayamazsınız. Yunusu sevdim. Bütün varlığımla sevdim. Elimden tutan oldu, yol gösterenim oldu. Müşküllerimi çözen oldu. Dost oldu, arkadaş oldu, kardeş oldu. İnsan gönlünün nice çetin sorunlarının, Onun bir iki mısraı ile aydınlandığını gördüm. Allah dostları Allah’ın seçtiği dostlardır. Ve Yunus o yüce, o güzel, o seçilmişlerin seçilmişi bir sultandır. Nice tahtlar devrildi, unutuldu gitti. Ama Yunus’un sultanlığı kıyâmete kadar devam edecek. O, manevî âlemin sırlarını, inceliklerini insanlara, inanılmaz bir edep, hayâ ve zarafetle fısıldadı. O, insanı insan edenin yine insan olduğunu biliyordu. İlâhi edepte olduğu için her an secdedeydi. Kendindeki ilâhi kıymeti biliyordu. Onun için, ete kemiğe büründüm, Yunus diye göründüm diyordu. Yunus, bütün şiirlerinde insan kalbini arıtmaya, temizlemeye, yumuşatmaya çalıştı. Taş gönülden ne biter diyordu. Yunus’un sevdiği su ve güldü. O, temiz, güzel ve büyük bir insandı. Ancak o temiz, o güzel insanları bulanlar, onların hâliyle hallenenler kurtuluşa erebilirler. Yoksa onların edebiyatını yapan, lâfta kalanlar değil. Hayatta en büyük aldanış, insanın kendi kendini aldatışıdır. Önemli olan hâl sahibi olmaktır. Kâl sahibi değil. Görünmede hüner yoktur. Görünmeyeni görmede hüner vardır. Duygusuzluk, ilgisizlik, burun kıvırmak, hâldeki sırları göremeyenlerin, edebin inceliğine ulaşamayanların kabalıkları ve çirkinlikleridir. Onlar, kulakları varken işitmeyenler, gözleri varken görmeyenler, kalpleri varken hissetmeyenlerdir.
Yunus denince sevgi gelir aklıma, yeryüzündeki bütün insanları, hayvanları, bitkileri, cemâdatı içine alan evrensel bir sevgi. Ancak tevhidi görüşe varanlar, böyle bir sevgiye ulaşabilirler. İnsan Allah’a yaklaştıkça sevgisi artar. Bakın çevremize asık çehreli, nursuz, pirsiz, saygısız, sevgisiz nice insanlar yaşıyor. Şeytan, Allah’tan uzaklığın sırrıdır. İnsan Allah’tan uzaklaştıkça şeytana yaklaşır. Sevgiden uzak, nefretle yaşamak ne acıdır. Nefret tuzlu su içmek gibidir. İçtikçe susuzluğu artar insanın. Bir çeşmeden akan su acı tatlı olmaya derken Yunus tevhidi ne güzel anlatır. Aslında cemâl ve celâl tecellileri birbirlerini tamamlar. Her an bir sınavdayız. Sorular öyle de gelir, böyle de gelir. Önemli olan sınav bilinci içinde yaşamaktır. Cesedi ile dünyada, gönlü ile sonsuzlukta yaşayanlar ne güzel insanlardır. Gönlünde Allah aşkı olmayanlar gafillerdir. Kim olursa olsun netice değişmez. Gerçek mutluluğun anahtarı mihrap denilen oyukta asılıdır. Kafalarında Hak bilgisi olmayanlar cahillerdir. Gerçek mutluluğa erenler, gözün buğusundan gönlün kaynayışını sezenlerdir. Onlar hakiki bahar rüzgarı gibidirler. Gittikleri yere huzur, sükûn, güzellik götürürler. Allah her yerdedir. Onsuz boş mekân yoktur. Bize şahdamarımızdan daha yakındır. Kâinatta her zerre harekettedir. Her şeyde devamlı, intizamlı, ahenkli bir kaynaşma vardır. Kâinattaki bu intizamlı kaynaşmanın ismi tesbihattır. Her şey Hak’kı tesbih ediyor. Bu Allah’ın eseridir. Hürmeten yavaş konuşmak gerekir. Allah, yavaş sesle konuşanları sever. Gürültünün, bağırarak konuşmanın beyni rahatsız ettiği ilmen ispat edilmiştir. Fazla gürültülü müziği uzun süre dinleyenlerde, beyin hücreleri birer birer ölmektedir. Hak her yerde hazır ve nâzır olduğuna göre fazla yüksek sesin, en azından İslâm edebine ve inceliğine saygısızlık olduğu ortadadır. Kur’an-ı Kerim OKU diye, Mesnevî DİNLE diye başlıyor. Acaba hangi kitap KONUŞ diyor, konuş diye başlıyor. Günümüzde kimse kimseyi dinlemek istemiyor. Sormak lâzım, kaç kişinin söylenecek bir sözü var? Bu nefsin azgınlığından, tekme atmasından başka nedir? Unutmayalım, çok konuşanların, yüksek sesle bağıra bağıra konuşanların göğüsleri içindeki kalpleri hastadır. Allah şifâlar versin. Taze bir yumurta yanında kuvvetli çalan bir sirenden, yumurtanın beyazı otuz saniyede pişiyor. Düşünmek lâzım.
Radyoyu, televizyonu fazla açanlarda, bir süre sonra kulak rahatsızlıkları başlıyor. Bir Kutsi Hadiste, “Ben Kulumla birlikte işitirim” buyruluyor. Allah, “yavaş sesle konuşanları” seviyor. Kur’an-ı Kerimde “Sesinizi nebinin sesinden fazla yükseltmeyin” emri var. Bu emirlerdeki sırları çözmeye çalışmak gerek...
Allah ile insan arasında bir gaflet perdesi vardır. Bu perde şu âyette bildirilmiştir. “Fezkirunî ezkirküm” (Beni anınız, ben de sizi anarım). Bu kapıdan girebilmek için Resûle uymak lâzımdır. Bir ampul saniyede altmış defa yanıp söner. Biz onu devamlı yanıyor görüyoruz. Zikirde gayeye vasıl olursan onunla birlikte zikir halinde olduğunu anlarsın. Zikirde hedef Allah’tır.
Yunus, bir şiirinde “Hiç kimse bilmez bizi, biz ne işin içindeyiz” der. İnsanın ne olduğunu bizzat kendisi bilir. Önemli olan dış değil, içtir. Allah insanın gönlünde tecelli eder. Fazla, gereksiz, lüzumsuz söz bizi ondan uzaklaştırır. Gevezelik, gerçeğin yerine kelimeleri koymaktan başka nedir? Hak yolunda yürüyen insan, içinden gelen ilâhi sesi dinlemek için susar. İnsan susunca, O konuşmaya başlar. Bundan dolayı sükût en derin konuşmadır. Susan insan, iç âleminde gizli bir şeyin varlığını farkeder. Allah’a ulaşmak için, benliğin boşalması ve bu boşluğun yerini O’nun doldurması gerekir. Bunun için uzun bir nefis terbiyesine ihtiyaç vardır. Ancak arınmış, temizlenmiş, bembeyaz, pırıl pırıl olmuş bir gönülden çıkan sözlerin bir anlamı vardır. Ancak bu sözler insanlar arasında barışı temin eder, yaralara merhem olur. Ancak böyle bir söz insanlara günlük hayatta unuttukları bir hakikati öğretir. İnsanlara dünyayı cehennem gibi gösteren varlıklarının mânâsını bilmeyişleridir. İnsanlar gerçeği bilmedikleri için, gerçek diye birtakım yanlış yollara saptıkları için, yanılıyorlar; mutsuz, huzursuz, sıkıntılı ve bunalımlı oluyorlar. İlmin gayesi insanın kendisini ve yaradanını bilmesidir. İnsanın içinde onun maddî varlığını aşan başka bir varlık vardır.
İnsanoğlu, kendi içinde konuşan esrarlı varlığın sesini dinlemek suretiyle hakikate ulaşır. Ve o zaman her şey değişir, kendini, dünyayı ve insanları bambaşka bir gözle görür. Her zerrede zikredenin, her sıfatta mevsuf olanın kim olduğunu anlar. Ve o zaman hayat, zevkle, ışıkla, şiirle dolar. Nereye bakarsan bak, Allah’ın vechi ordadır, sırrı zuhur eder.
Yunus, manevî yükseliş ve temizleniş için tevâzuu şart koşar. Kibri ve kibirli insanları sevmez. Kibirli insanların başlıca özelliği kendilerini aşırı beğenmeleridir. Hiç bir zaman, hiç bir yerde rahat değildir onlar. Daima huzursuzluk içindedirler. Kendilerini aşamazlar. Allah’a ulaşamazlar. Çünkü, içlerinde taşıdıkları ulvî varlığı göremezler, kendi kendilerine yabancıdırlar, yalnızlığa mahkûmlardır. Benliklerini aşamadıkları için dâima huzursuz olurlar. Kendi kendilerinin düşmanıdırlar. İnsanı huzura, mutluluğa, sevgiye, dostluğa götüren tevazudur. Mütevâzı insan kendini aşar. Başkalarına faydalı olur. Sevgiler, mutluluklar paylaşıldıkça çoğalırlar.
Yunus cömert, hayırsever insanları sever. İnsanlar mala, paraya düştükçe, ihtirasları artar. Allah’tan uzaklaşırlar. Mutlu, huzurlu olamazlar. Bunca varlık var iken, gitmez gönül darlığı der Yunus. İnsan, hayatının derin mânâsını Allah’a yaklaşmakta bulur. En üstün değer O’dur. Hiçbir şey onun yerini tutamaz. Yunus’un mal, mülk hırsından sonra, önemle üzerinde durduğu gıybet, dedikodu ve gevezeliktir. Yunus konuşmaya çok önem verir. Ağızdan çıkan tek kelime bile insana büyük sorumluluklar yükler. Denize atılan taş gibi büyür... büyür... Bu cihan cehennemini sekiz uçmağ ide bir söz, der. Sözün bir gayesi olduğuna inanır. Sözden büyük bir mucize bekler. Söz hayatın, varoluşun anlamını belirtmeli, insanın dünyaya bakış tarzını, hatta yaşama üslûbunu değiştirmelidir.
Söz ola kese savaşı, söz ola kestire başı
Söz ola ağulu aşı bal ile yağ ide bir söz
Gıybet insanın dikkatini kendine doğru değil de başkalarına çevirir. Kendi kötü taraflarını görüp ıslah edecek yerde, başkalarını kötüleyerek, insanın tekâmülüne engel olur. İyi kötü, güzel çirkin her şey insanın kendi içindedir. Bir başkasına şiddetle hücum edip, bazı yönlerini kötülüyorsak, o huylar bizde de var demektir. Yoksa bu kadar çileden çıkmazdık. Başkalarını kötüleyen kendini unutur. Kendi kusurunu görmez, başkalarınınkini âleme yayar.
Ko ayruklar sözünü sen seni güt
Kınama kimseyi sen işit öğüt
Yunus, insanın hakikati kendisinde aramasını ister. Bir siz dahi sizde bulun, benim bende bulduğumu der. İnsan ilâhi gerçeğe söz ile değil, içten duyma ve düşünme ile ulaşır. Önemli olan kâl değil, hâldir.
Diliyle ışk diyenler bilemez ışk nidüğünü, der Yunus. Sulara dalmadan inci bulunmaz. İlâhi aşkın ateşinde yanmadan insan olunmaz. Her yürüyen, konuşanı insan mı sanıyorsun? Dostun evi gönüllerdir. Gönüller yapmadan, bir gönle girmeden, sadece nüfus sayımında insan görülmek ne acıdır. Huzura ve mutluluğa giden tek yol vardır. Resûlullah’ın elinden öpmek, O’nu tek önder, tek rehber kabul etmek. O’nu herkesten, anamızdan, babamızdan daha çok sevmek. Böylece nefsimizden, kendimizden kurtulmak. İnsanın kendine dost olamayışı, kendi kendisiyle didişmesi ne acıdır. Kendini bilmek, görmek, bulmak... Nefsini bilen Rabbini biliyor. Kendi kendisi ile dost olmayana, kimseler dost olmaz. Kendini sevmeyen, kendine saygı duymayan insanlar kimseyi sevmez, kimseye dost olup saygı duyamazlar.
Nasıl tarlaya tohum atmadan mahsul beklemek akıllı bir insanın harcı değilse, başkalarına sevgi ve saygı duymadan, onlardan sevgi ve saygı beklemek de, akıllı insanın işi değildir. Önce seveceğiz, sonra sevgi bekleyeceğiz. Önce sayacağız, sonra saygı bekleyeceğiz. Seven sevilir, sayan sayılır. Gayretle, aşkla içinizdeki ebediyet gülleri açılsın ve hiç solmasın diyor, hepinizi sevgi ile saygı ile selâmlıyorum...
|