Edep
Edep, aklın dışarıdan görünüşüdür. Edep, inceliğin, zarafetin, efendiliğin, sevginin, saygının, Hak’ka bağlılığın çiçeklenişidir. Yunus, “Yaradılanı hoşgör Yaradan’dan ötürü” der. Mahlûkatı sevmek ve hürmet eylemek lâzımdır. Her yaratılmışın, bir nedeni, bir hikmeti vardır. Akrepler, yılanlar bile bir hikmete dayanılarak yaratılmıştır. Bir Fransız bilgini, mutekit, saygılı bir insanmış. Kendi inancının gereklerini harfiyen yerine getirirmiş. Yalnız farelerden çok iğrenir, tiksinir, arada sırada “Yarabbi, her şey iyi, güzel, yerinde ama bu pis mahlukları neden yarattın, ne gereği vardı” diye söylenirmiş. Bir gün rüyasında çok yaşlı, nur yüzlü bir zâtı görüyor. Evlâdım diyor, sen fareler hakkında bilimsel bir inceleme yap. Göreceksin, düşüncelerin değişecek. Allah sebepsiz hiçbir şey yaratmaz. Her zerrenin ayrı bir yaratılış nedeni vardır, Biz onu gereksiz, lüzumsuz, pis, tiksindirici buluyorsak, hiç şüphen olmasın, bu bizim noksanımızdandır. Bizim bugünkü bilgimizin yetersizliğindendir. Çalış yavrum, gayret et. Işık gelince karanlık gider.
Fransız bilgininin uzun yıllar süren çalışmalarının sonucu çok ilginç çıkıyor; anlıyor ki fare olmazsa tabiat âlemindeki düzende bir aksama olacak. Bunu yazdığı büyük bir eserle bilim âlemine sunuyor. Her ne ki yaratılmıştır. Bir nedeni vardır. Bir fonksiyonu vardır.
1926 yılına kadar kör bağırsak lüzumsuz, fuzûli, işe yaramayan bir organ olarak kabul ediliyordu. Bir bilgin, 1926 yılında olaya ışık tuttu. Yaptığı çalışmalar sonunda, bu organdan çıkan bir salgının bağırsakları yumuşattığını, gaitanın dışarı çıkabilmesi için son derece önemli, hayati bir fonksiyonu olduğunu ispat etti. Kâinatta boş, gereksiz, sebepsiz yaratılmış ne bir insan, ne bir hayvan, ne bir bitki, ne bir zerre vardır. Her şey son derece ince bir plânla varedilmiştir. Önemli olan hayata, olaylara, tabiata, insana Yunus’un gözüyle bakabilmektir. “Benim bir karıncaya ulu nazarım vardır” der Büyük Yunus... Bu dünya gelip geçici güzelliklerin, çirkinliklerin, mutlulukların ve mutsuzlukların yaşandığı acayip, ürpertici, düşündürücü bir âlemdir, insan bu dünyadaki olayları yaşarken daima bunların geçici olduğunu hatırlamalıdır. İlâhi öze doğru olgunlaşmaya çalışmalıdır. Bir imtihan âlemini yaşarken çevresindeki insanların da kendisi gibi Allah’ın kulu olduklarını bilerek onlara dost gözüyle bakmalı, onlara yardımcı olmaya çalışmalıdır. İnsanların hayırlısı insana faydalı olandır. Gerçek tevhid inancını yaşayanlar bütün kâinatla dost olurlar. Hayatın en önemli olayı nefis terbiyesidir. Gerçek mutluluk yaşadığımız bu dünyada, bütün acılara, ıstıraplara, çektiğimiz bütün çilelere rağmen nefsimizi terbiye etmek, olgunlaşmak, Allah’a kavuşmaktır. Yaşamak çok ince bir san’attır. Ancak inananlar, inançlarına göre yaşayanlar, birbirlerine sabrı ve Hak’kı tavsiye edenler bu san’atta ustalaşabilirler. Sabır, kanaat, şükür, rızâ, teslimiyet ve edep olmadan mutlu olacaklarını sananlar, ebedî bir hüsranı yaşayacaklardır. Gerçek ve kalıcı olana ulaşmak için bu dünya bir geçit ve imtihan yeridir. Her çağda insanların uzlaşmaya, anlaşmaya, paylaşmaya, sevmeye ve sevilmeye ihtiyaçları vardır. İnsan yapısında sağlıklı gelişme sevgi ile gerçekleşmektedir.
Gelin tanış olalım, işi kolay kılalım
Sevelim, sevilelim, dünya kimseye kalmaz...
Yunus, “Bir siz dahi sizde görün, benim bende gördüğümü” der. Önemli olan gerçekleri kendimizde görebilmek, yakalayabilmektir. İnsan ne olduğunu, ne olmadığını bizzat kendisi bilir, bilmelidir. Önemli olan dış değil, içtir. Allah “Ben size şahdamarınızdan daha yakınım” buyuruyor. Kâinatı dolduran sayısız güzellikleri görebilmek, hissedebilmek için, sükûn ve sükût gereklidir. Söz bizi kendimizden uzaklaştırır. Gevezelik, gerçeğin yerine kelimeleri koymaktan başka nedir? Hangi söz gerçeği anlatabilir? Önemli olan “kâl” sahibi değil, “hâl” sahibi olabilmektir. Sükût en derin konuşmadır. İnsanın gözü aklı kadar görür. Hakiki imân sahiplerinin sözünden, işinden, işaretinden sakınmak gerek. Çünkü onlar Hak’la konuşur, Hak’la hareket ederler. Küçük bir yüz buruşturması insanı bazen ömür boyu süründürür. Peygamber Efendimiz, içinde Allah zikredilen ev diri, Allah zikrolunmayan ev ölü gibidir, buyuruyor. Halinden memnun olmak, rızâ, şükür, kanaat sahibi olmak en büyük edeptir. Geçen günler mazi olmuştur. Dökülen süte ağlanmaz. Gelecek bilinmiyor. Meçhul. O halde içinde yaşanılan zaman dilimini en güzel değerlendirmek, onun bütün anlarını Allah yolunda harcamak en güzel yoldur. Bu dünya darılma pazarı değil dayanma pazarıdır. Allah’ın mahlûkatına hakaret nazarıyla bakmak çok tehlikelidir. İnsan bir anda tepetaklak oluverir. Unutmayalım, bu dünya bizim dünyamız değil, Allah’ın dünyasıdır. Kıldığımız namaz bize huzur, sükûn, güzellik vermiyorsa, gidişimizi, hâl ve tavrımızı, kazancımızı, iç dünyamızı bir gözden geçirelim. Kendimize çeki düzen verelim. İlâhi mıknatıs her insanı kendine çeker, yeter ki biz o liyâkati kazanalım. İç dünyası, haram, günah, riyâ, ikiyüzlülük, dünya hırsı ile dolu bir insanda, çekilme hassası kaybolmuş demektir. Çeşitli hastalıkların, yüksek tansiyonların, kan bozukluklarının kökeninde Hak’ka râzı olmayışın, iç dünyamızdaki kirliliklerin rolünü hiç düşündük mü acaba? Şeytan Allah’tan uzaklığın simgesidir. Gerçeği bulma ve ona yaklaşma arzusu ilerledikçe gaflet azalır. Dertlerin hepsi dünyaya, onun çeşitli nimetlerine bağlılıktan doğar. Kısmetinde olmayan bir şeyin ardına düşmek büyük bir yüktür. İnsanı azâba götürür. Kimseyi küçük görmemeli, hor gözle bakmamalıdır. İnsan kalbi bir sırça köşk gibidir. Kırılırsa tamiri mümkün olmaz.
Bir kez gönül kırdın ise bu kıldığın namaz değil
Yetmiş iki millet dahi elin yüzün yumaz değil.
Der Yunus. Çekilen sıkıntıların hepsinin bir nedeni vardır. Güzel, yumuşak, sakin, efendice bir yaklaşım, birçok sorunu daha baştan yarı yarıya halleder. Şikâyet gafletin, nâdanlığın en açık göstergesidir. Kederini içine göm. Derdini kimseye söyleme. Yan ama tütme. Olacak iş kendiliğinden olur. Sabret. Sabır her şeydir.
Hira mağarasındalar, Resûlullah Efendimiz ve Hazreti Ebubekir... Sessizlik ve sükûnet içinde olayların gelişmelerini gözlüyorlar. Efendim der, Hz. Ebubekir, yorgunsunuz. Müsaade ederseniz dizime başınızı koyun, biraz dinlenin. Efendimiz mübarek başını koyar ve dalar. Biraz sonra Hz. Ebubekir’in gözünden gelen bir damla gözyaşı yüzüne değince uyanır. Sebebini sorar. Israr eder. Hz. Ebubekir, efendim der, dişim çok ağrıyordu. Dayanamadım. Gözümden yaş geldi. Özür dilerim. Niye önceden haber vermedin der Resûlullah Efendimiz. O büyükler büyüğü, inceler incesi, güzel insan, “Ya Resûlullah, Allah’ı size mi şikâyet edecektim...” der. Şikâyet ikliminden uzaklaşmak, edebe giden yolun ilk adımıdır.
Kakımak olaydı ger Muhammed de kakırdı
Vara yoğa kakırsın, sen derviş olamazsın.
Kakımak, malûm, vara yoğa itiraz etmek, münakaşayı itiyat haline getirmek... Münakaşayı sevmek, aklı bel kemiğinde olanların harcıdır. Kimselere bir şey kazandırmaz. Zaman kaybettirir, sinir sistemini tahrip eder. Sükût en güzel tavır, en güçlü kalkandır.
“Yere göğe sığmam da mü’min kulumun gönlüne sığarım” Hadis-i Şerifindeki incelikleri sezmeye çalışalım. Bu işler patırtı gürültü ile, münakaşa ile, tartışma ile olmaz. Mânâ âlemine bağıra çağıra girilmez. “Ya Musa, nalınlarını çıkar” emrindeki sırrı çözmek gerekir. Allah’ın yanında kendi kıymetinizi aramayın. Allah’ın sizin yanınızdaki kıymetini arayın, ölçün. O zaman kıymetinizi anlarsınız.
Dünyada herkes gaflette değildir. Gönlü Feyzi İlâhi ve Nûr-u Resûl ile dolmuşlar vardır dünya yüzünde. Onlar yeryüzünün dengesidir. Bir Allah dostu bul da kendine ayna yap. Resûlullah Efendimiz, “Mü’min mü’minin aynasıdır” buyuruyor. Ne dilerse öyle iş gören Allah’a kendini teslim et, o anda rızâ yoluna girersin. Yaşadığımız günlerin, saatlerin, dakikaların kıymetini bilelim. Biz bu dünyaya, yiyip içmeye, gülüp eğlenmeye, göbek atmaya, keyif çatmaya gelmedik. Bir sınavlar dünyasındayız. Unutmayalım. Ne ekersek onu biçeceğiz. Dünya ahiretin tarlasıdır. Hayatta iken verdiğin bir hurma, senden sonra ruhun için verilecek yüz miskal altından daha hayırlıdır. İmkânlarım yok deme. Herkes bir şey verebilir. Veren el, alan elden hayırlıdır. Hiçbir şeyin yoksa, bir tebessümün de mi yok... Bazen bir tebessüm, sımsıcak bir selâm, bir insanı intihardan döndürebilir, ona tahammül gücü, sabır, yaşama sevinci verebilir. Yazık o insana ki, içindeki imân ateşi sönmüştür. Kâbe’de doğup, puthanede ölmüştür. Dili ile öğüt verene uyma. Fiili ile öğüt verene uy. Duvara dayanma yıkılır. Ağaca dayanma kurur. İnsana dayanma ölür. Allah’a dayanan ne yıkılır, ne kurur, ne ölür. Vicdanı ferahlandıran şey sevaptır, içi kemiren şey günahtır.
Nefsin terbiyesi, her edebin esasıdır, temelidir. Bu tam olmadıkça diğer edepler gösterişten, riyâdan ibaret kalır. Kendi kusurlarımızı, kendi ayıbımızı görmek, başkasının ayıbını görmeye perde olmalıdır. İnsan, kendi kusurunu düzeltmedikten sonra diğerlerinin kusurlarını söylemeye ne hakkı, ne de selâhiyeti olabilir. Edepli olmaya niyet eden insan, evvelâ kendini arı, duru, içi güzel, dışı güzel bir kimse haline getirmeye gayret etmelidir.
Yakını bırakıp uzağa gitmeyelim. Kendimizi düzeltelim. Herkes düzelir. Allah dostlarının boyası ile boyanmak, halleriyle hallenmek en güzel yoldur. Malayâniyi terk, hatalarına halisane tövbe, kul haklarını edâ etmek kalbi Hak muhabbetiyle doldurur. Az konuşmak edeptendir. Lüzumsuz söz söylemektense sükût etmek insanlık vakarına daha uygundur. “Sükût olsun sana tevhid” ilkesini günlük hayatında uygulayanlar, çok şey kazanırlar. Diline hâkim olamayanlar, zamanın kendilerine neler hazırladığını nereden bilecekler...Yerinde sükût etmeyi bilmek söz söylemekten daha önemlidir. Sükût ahlâkın başıdır. Kemâlin, kelâmının altındadır. Bir zata sormuşlar, nefsini en ziyade muhafaza eden kimdir? Cevap vermiş, lisânını en ziyade muhafaza eden... Hikmetsiz, lüzumsuz, faidesiz sözde nedâmet, sükûtta ise selâmet vardır. Başkalarının kusurunu araştıranın kendi kusurları araştırılır. Başkasının ayıbını arayan kendi ayıbını arattırmış olur. Gıybet edenlerle dinleyenler günahta beraberdirler. Gıybetin bir kısmı zinâdan şiddetlidir. Din kardeşini ayıp şeylerden biriyle ayıplayan kimse, o ayıbı bizzat kendisi yapmadıkça ölmez. Kim bir müslüman kardeşinin kusurunu örterse, kıyamet gününde onun da kusuru örtülür. Kim bir müslüman kardeşinin gam ve kederini giderirse, Allah da kıyamet gününde o kimsenin gam ve kederini giderir. Bir hadis-i şerifte, “Ya hayır söyle, ya sükût eyle” buyuruluyor. Bir bu hadisi günlük hayatında, ev ve iş hayatında uygulayanlar, bilgiden yaşantıya dönüştürebilenler için fetihler vardır. O kimsenin hayatına renk, ışık ve güzellik gelir.
İnsanoğlu yalanın ne kadar zararlı olduğunu, bir tek yalanın dahi onun iç dünyasını ne kadar kararttığını, sinir sistemini ne kadar sarstığını bilse, hiç tevessül eder miydi? Yalanın onun rızkının bereketini azalttığını bilse, hiç teşebbüs eder miydi? Peygamber Efendimiz bir hadis-i şerifinde “Yalandan hazer ediniz. Zira yalan ile imân bir arada bulunamaz.” buyuruyor. Mü’mine yalan yakışmaz. İnsanların başına gelenlerin çoğu dilindendir. Dili korumak gerekiyor. Her duyduğu sözü söylemek insana günah cihetinden kâfidir.
Sükût âlimin süsü, cahilin örtüsüdür. Birbirine dargın, kırgın iki kimsenin arasını düzeltmek, insana şehitlik sevabı kazandırır. Günahından tövbe eden ve bir daha onu hiç işlemeyen, günahı işlememiş gibi olur. Tövbe karanlıktan aydınlığa çıkıştır. Tövbe, şerden hayra dönüştür, günahtan sevaba geçiştir. Tövbe en güzel yıkanış, temizleniş, arı duru tertemiz oluştur. Alçak gönüllü, mütevâzı, edepli, ince ruhlu olanları Allah yükseltir. Zıtlar, birbirinden kaçar. Işık gelince karanlık gider. Her zerrede bir nur, her katrede bir zuhur vardır. Kalbin gıdası Allah muhabbetidir. Doğruluk sevgiye, sevgi de kaynaşmaya götürür, insan ne düşünüyorsa odur. Eğer düşündüğün gül ise, sen bir gül bahçesisin. Hangi kapıyı çalarsan o açılır. İlâhi aşk kapısını çal ki seni güller karşılasın. Mutluluk, ömür sermayesini Allah’a vuslat için aşkla, heyecanla harcayabilmektir. Gönül sâfiyeti ile düşünce kemâli paralel giderler. İslâmiyet öyle bir güneş ki, her gün yeniden doğar. Sen kendi kendinin sığınağısın. Güçlü ol. Güçlülüğe giden yol, sadelik, tevâzu, efendilik, yalnızlık, azla yetinmek, sabır, şükür ve kanâatten geçer. Çevremde güneş yok diye ne diye yakınıyorsun. Sen kendin güneş ol. Başkalarına ışık ver. Asıl güçlü olanlar her şeye rağmen ışığı bulanlar ve yaşayanlardır. Gelin dostlar, bizler nefret eden insanların arasında sevgi ve sevinç içinde yaşayanlardan olalım. Unutmayalım, bu dünya darılma pazarı değil, dayanma pazarıdır.
|