Ahlâk Güzelliği
Çalışma masamın üzerindeki hat san’atının en güzel örneklerinden biri olan, Peygamber Efendimiz’in “Güzellerin güzeli, güzel ahlâktır” mealindeki hadis-i şerifini okumaya doyamam. Yıllardır beni ürpertir. Her okuyuşta ayrı bir heyecan duyarım. İçimin yıkandığını hissederim. İmânın kemâli güzel ahlâktır. İnsanı insan yapan, insanı hazret-i insan durumuna getiren güzel ahlâkı değil midir? İnsanı o yüce makamdan çıkarıp, dünya ve âhiret musibetlerine uğratan da, içini kötü huylarla kirletmesinden başka nedir? İlâhi ahlâkla güzelleşen bir insanla beraber olmak, onunla sohbet etmek, onu örnek almak bizi de mutlu eder, huzurlu eder, içimizi arıtır, tertemiz yapar. İnsan yaratılış bakımından kâinattaki varlıkların en güzeli, en şereflisidir. İnsanoğlu bu kıymetini ancak, kulluğunun bilincine varmak ve onun gereklerini yapmakla koruyabilir. İnsan, ilâhi güzelliklerin toplamı halinde cihana geliyor. Hayat imtihanına tabi tutuluyor. İyiliğe de, kötülüğü de müsait bir hürriyet içinde kendini buluyor. Tıpkı bir pusula gibi insan. İradesinin ibresi iyilik ve kötülük kutuplarından hangisine dönerse, ona göre bir hüviyet ve kişilik kazanıyor. Âlemde akıllara sığmayan öyle ince bir düzen var ki, yapılan incir çekirdeği kadar bir iyilik ve kötülük, güzellik ve çirkinlik karşılığını buluyor. Buradaki ince bir nüansa dikkatinizi çekerim. Bizler o iyiliğin ya da kötülüğün derhal karşılığını bulmasını istiyoruz. Acele ediyoruz. Onun için de hata ediyoruz. Oysa zaman kavramı bize göre farklı, Allah’a göre farklı. Her şeyin bir zamanı, kendine göre bir nizamı var. Çok ince iplikler halinde, binlerce, onbinlerce, bazen milyonlarca nedenden oluşuyor minicik bir olay. Zekâmız, kültürümüz, deneyimlerimiz, onların izahına yetmeyince tesadüf deyip çıkıyoruz işin içinden. Evet bir tesadüf var. O da lügatlerdeki tesadüf kelimesi. İşte o kadar. Ne olur, şu çok bilmişliğimizi, akl-ı evvelliğimizi bıraksak da, edeple, hayâ ile, saygı ile başımızı öne eğip sabır, kanaat, teslimiyet elbisesini bir giyebilsek, olaylara hayretle, hayranlıkla, önyargılardan uzak bakabilsek, birçok sırlar ayan beyan gönlümüze aşikâr olurdu. Fâni nimetler karşısında bâki lezzetleri unutmazdık. Ancak, nefsini temiz tutan kimseler mesut ve bahtiyar olmaya, huzur içinde yaşamaya lâyık oluyorlar. Mü’minlerin imanca en üstünü, ahlâkça en güzel olanıdır.
Resûlullah Efendimiz, “Ben yüksek ahlâkı kemâle erdirmek için gönderildim.” buyuruyor. Bu, üzerinde çok uzun zaman düşünülmesi gereken bir Peygamber sözüdür. Hayatta kuru iddialarla bir yere varılmaz. Yağlı yiyen köpek, tüyünden belli olur, diye bir söz vardır. Bugün insanlar başkalarının sözüne değil işine, yaşantısına bakıyorlar. Yunus,“Hiç kimse bilmez bizi, biz ne işin içindeyiz” der. Asıl öğüt, sözle değil, fiil ile gösterilendir. Ancak fiili ile öğüt verene, yaşantısı ile örnek olana uyunuz. Kuru lâfa herkesin karnı tok.
Onlar ki lâf ile verirler dünyaya nizamat
Bin türlü teseyyüp bulunur hanelerinde...
Kur’an-ı Kerim bize, mühürlü, kilitli, perdeli, kaba, kör, katı, hasta kalplerden bahsetmektedir. Mühürlü kalplerin, hakka ve hayra karşı kapıları kapanmış, insanî ve mânevî hayat ile ilgileri kesilmiştir. Kilitli kalpler, ya dünya nimetleri ile azgınlaşmış, şımarmış ya da bir gönül kırarak hak nurundan mahrum kalmışlardır. Pişmanlık duyup, tövbe edip, özür dileyip, burnu sürtülmedikçe o kilit açılmaz.
İşlenen günahlar, önyargılar, hayat ve insan hakkındaki yanlış tespitler, kalbin perdeleridir.
Efendim, ben yalnız kazanacağım paraya bakarım, hiçbir şey beni ilgilendirmez, boşver gitsin diyenlerin, başına torba bağlayıp, yeminden başka şey düşünmeyenlerin kalpleri gittikçe kabalaşır.
Kalbin körlüğü, hilkat ve hayat tecellilerinden mahrumiyettir. Yunus, “Taş gönülden ne biter” der. Katılık, kalbin hastalıklarından biridir. Öyle katılaşır ki bazı kalpler, taş onların yanında yumuşak kalır. Böyle kalpler itaat bilmez, irşattan anlamaz, merhamet ve şefkâtin zerresinden habersizdir. Kalbin katılık hastalığı, Allah’ı hatırlamamak ve uzun bir zaman ilâhi hakikatlerle ünsiyetten mahrum kalmak neticesi gelir. Kalpler Hak nuruna dönmedikçe körelir. Kur’ân-ı Kerim okumak, ibâdet, zikir, Hak sohbeti, doğa güzellikleri kalbin en güzel gıdalarıdır. Dünya ahiretin tarlasıdır. Ne ekersek, onu biçeceğiz. Kur’an-ı Kerim’le daimi bir ünsiyet ve beraberlik içinde olanlar, dünya hayatında da, ahiret hayatında da daimi kazançlı çıkarlar. Burada ne ekmişse herkes orada onu biçecektir. Herkes, yaşadığı gibi ölecek, öldüğü gibi kabirden kalkacak, kalktığı gibi Allah’ın huzuruna varacaktır.
İnsanoğlu, çok defa kendi huyu dolayısıyla hasta oluyor, çok duygusuz bulunduğu için de, hastalığını hissetmiyor. Güzel ahlâkın izinde ve isteğinde ol ki, güzel huylarla, gül yüzlülerle beraber olasın. Adam hamamda kille yıkanıyormuş, bakmış ki kilden mis gibi gül kokusu geliyor. Sormuş; sen bir topraksın, nasıl oluyor da böyle mis gibi kokuyorsun. Evet demiş kil. Doğru, ben alelâde bir topraktım ama yolum düştü, Hak nasip etti üç gün gül ile arkadaşlık yaptım. Kokum ordan geliyor.
Ahlâk-ı hamîde ve amel-i sâlihi âdet edinelim ki Allah’ın huzurunda mahcup olmayalım. Güzel ahlâk Allah’ın, Resûlünün ve bilcümle enbiya ve evliyanın sıfatıdır. Bir hadis-i şerifte “Güzel ahlâk yüce Allah’ın ahlâkıdır” buyruluyor. İslâmiyet, insanlık âlemine, tevhidden sonra, güzel ahlâklı olun, der. Kur’an-ı Kerim’de ResûluIlah Efendimiz için, “Habibim, sen muhakkak, pek büyük bir ahlâk üzerindesin” buyruluyor. Hiçbir dinde ahlâk bu kadar mükemmel olarak ele alınmamış, üzerinde durulmamıştır. “Sizden biriniz tam mü’min olamaz. Ta ki kendi nefsi için sevdiğini, diğer kardeşi için de sevmedikçe”, “Hakiki müslüman, insanların, elinden ve dilinden sâlim oldukları kimsedir” buyuran bir Peygamber, sade müslümanlar için değil, bütün insanlar için bir nur ve hidayet kaynağı olacak ve o nur kıyamete kadar devam edecektir.
İnsanlar ResûluIlah Efendimiz’i örnek ve rehber aldıkları zaman, çileler, ıstıraplar, zulümler bitecek, bütün kâinat iyilik ve güzelliğin, sevginin ve dostluğun pırıI pırıl parladığı bir cennet halini alacaktır. Nerede olursan ol, Allah’tan kork. Bir günah işledin mi arkasından tövbe et, iyilikte bulun ki onu yok etsin. İnsanlara da, daima güzel ahlâk ile muamele et. Kâinatın Efendisi’ne bir gün sordular; “Hangi kul Allah’a daha sevgilidir” diye. “Ahlâkı en güzel olandır.” buyurdular. İnsanları ekseri cennete koyan, Allah korkusu ve güzel ahlâktır. Ekseri cehenneme sürükleyen de dil ve fuhuştur.
Dört şey sende varsa korkma, kazançların, kayıplarından daha fazladır. Doğru söz, emaneti muhafaza, güzel ahlâk, helâl lokma. Kim dört şeyi yapmadan, dört şeyi iddia ederse, o yalancılardan sayılır:
1. Cenneti sevdiğini söyler, fakat Allah’a itaat etmez.
2. Peygamberi sevdiğini söyler, O’nun güzel ahlâkına tâbi olmaz.
3. Cehennemden korktuğunu söyler, fakat günah işlemekten çekinmez.
4. Allah’ı sevdiğini söyler, fakat mâruz kaldığı musibetlerden dolayı sızlanır.
ResûluIlah Efendimiz, “Ben sizin içinize ancak sizin ahlâkınızı tamamlamak için gönderildim.” buyuruyor. İslâmiyetin amacı ahlâk güzelliğidir. Fahr-i Âlem Efendimiz, “Hud suresi benim saçımı sakalımı ağarttı.” Bu surenin hangi emri diye soranlara “Festekim kemâ ümirte/ Habibim dosdoğru istikamet üzere ol” diye açıklamışlardır. İnsan ömrü kendini ıslaha ancak kâfidir. Yapılacak iş kendi güzelliklerimizin devamına çalışmaktan başka ne olabilir? Biz güzel olduk mu, güzel olmadık bir şey kalmaz.
Yüzyıllarca insanlar nefsi öldürmeye çalıştılar. Bir sonuca varamadılar. Kapatılan bir delikten daha büyüğü ortaya çıktı. Peygamberimiz “Nefsin senin binek hayvanındır. Onu ıslah et, terbiye et” diyerek insanlığa ne güzel bir çığır açtı... Önemli olan dengeyi, itidali muhafaza etmektir. Nefis ölmez. Şimdiye kadar da kimse nefsini öldüremedi. Önemli olan onu muhafaza etmek, müslüman etmek, en güzel kıvamı vermektir. En büyük insanlar, her alanda en güzel dengeyi kurabilenlerdir. İfrat ve tefrite gitmek kolaydır. Önemli olan, orta yolu, vasatı, dengeyi bulabilmektir. Duyguların yok edilmesi bize ne kazandırır ki?
Bazen çevremizde duyarız. Efendim, ben böyleyim, beni böyle kabul edin. Ne kadar yanlış bir düşünce. Yani, ben eşek geldim, eşek gideceğim demektir bunun mânâsı. Huylar da değişir, kim ne derse desin. Hayvanların dahi huylarını eğitimle değiştirmek mümkün oluyor. Sirklerde gördüklerimiz insanı hayretler içinde bırakıyor... O koca koca fillere, o aslanlara, kaplanlara ne numaralar yaptırıyorlar. Hayvanlar bile terbiye ediliyorken, güzel huy üzere yaratılmış olan insan neden terbiye edilmesin? Peygamber Efendimiz, “ahlâkınızı güzelleştirin” derken, huyların da değişebileceğini, gayret ederse, çaba harcarsa, insanın her gün daha iyiye, daha güzele, daha doğruya gidebileceğine işaret buyuruyor.
İslâm’a göre, her doğan çocuk İslâm fıtratında yani İslâm ahlâkını benimseyebilecek vasıfta doğar. Yeter ki İslâmi ölçülere göre eğitilsin. İslâm'ın getirdiği ölçüler, bütün zamanlar ve bütün mekânlar için, yeryüzündeki bütün insanlar için en güzel, en uygun, en mutluluk verici olanıdır. Peygamber Efendimiz, bütün insanlığa sözleriyle, hareketleriyle her zaman için örnek ve rehber olacaktır. Peygamberimizi tanıyıp da onu sevmemek, ona gönül vermemek, ona hayran olmamak mümkün değildir. Hepimiz için, yeryüzündeki bütün insanlar için Peygamberimizin ahlâkı örnek olmalıdır. Rehber alınmalıdır. O yolda ne kadar yürüyebilirsek, kârımız o olacaktır. Karıncaya sormuşlar: Nereye gidiyorsun? Kâbe’ye demiş. Bu ayaklarla mı? Bu yürüyüşle mi? Evet demiş karınca, bu yürüyüşle, Kâbe’ye varamayacağımı ben de biliyorum. Ama önemli olan o yolda olmak. Gidebileceği kadar gidip, o yolda ölmek.
Merhamet etmeyene merhamet olunmaz. İnsanların en fenası birine ayrı, diğerine de ayrı görünen iki yüzlü insanlardır. Çocuklarınıza hoş muamelede bulunun ve onları güzel terbiye edin. Bedene kolay ve hafif gelen ibadeti size bildireyim mi ? Susmak ve güzel ahlâk sahibi olmak. Bir kimse din kardeşinin ayıbını örterse, Allah da kıyamette onun ayıbını örter. Namaz, insan ile şirk ve küfür arasında bir perdedir. Namazı terketmek, bu perdeyi kaldırmaktır. Bize silâh çeken bizden değildir. Ya âlim, ya öğrenci, dinleyici ya da muhip ol. Beşincisi olma, helâk olursun. Hangi insan kardeşini bir kusur ile ayıplarsa, o kusuru işlemeden ölmez. Cemaattan ayrılarak ölen kimse, cahiliyet zamanında ölmüş gibi olur. Size ziyaretçi gelirse ona ikram ediniz. Nikâhın hayırlısı, en kolay ve külfetsiz olanıdır. Sizin hayırlınız, kadınlarına ve kızlarına hayırlı olandır. Gelip geçenlere ezâ verecek şeyi yoldan uzaklaştırmak da sadakadır. Kul, mü’min kardeşinin ihtiyacını gidermeye devam ettikçe, Allah da onun ihtiyacını giderir. Nerede olursan ol, Allah’tan kork ve kötülüğün peşinden hemen iyiliği yetiştir ki onu silip yok etsin. Kolaylaştırınız güçleştirmeyiniz, müjdeleyiniz nefret ettirmeyiniz. Kardeşinin kötü günlerinde sevinç gösterme; yoksa Allah ona rahmet eder, seni de o derde uğratır. Sizin en hayırlınız, Kur’an-ı Kerim’i öğrenen ve sonra öğretendir. İnsan sevdiği ile beraberdir. Gücün yettiği kadar kalbinde kimseye karşı kötü bir şey olmaksızın sabahlamaya, akşamlamaya çalış. Her iyi iş sadakadır. İyilik, güzel huydur. Günah; vicdanı rahatsız eden, içinde sakladığın ve insanların duymasından hoşlanmadığın şeydir. Kuvvetli kimse demek, güreşte başkalarını yenen değil, ancak hiddet anında kendine hâkim olandır. Su buzu erittiği gibi, güzel ahlâk da günahları eritir. Bedene kolay ve hafif gelen ibadeti size bildireyim mi? Susmak ve güzel ahlâk sahibi olmaktır.
Allah, sizin kalıbınıza ve suretinize değil de, kalplerinize bakar. Güzel söz de sadakadır. Allah’a ve âhiret gününe iman eden ya hayır söylesin veya sükût etsin. Mazlumun bedduasından sakının. Çünkü onun duasıyla Allah arasında bir perde yoktur. Dosdoğru ol, ahlâkın güzelleşsin. İçinde Allah zikredilen ev diri, içinde Allah zikrolunmayan ev ölü gibidir. Bir kimse, müslüman kardeşinin ihtiyacını yerine getirirse, Allah da ona yardım eder. İki kişi gizli konuşurlarken sen aralarına girme. Fitne uykudadır. Uyandırmayınız. Bir kimse din kardeşini severse, sevdiğini o kimseye haber versin. Anne babanıza iyilik edin ve ihsanda bulunun ki, çocuklarınız da size itaat etsin ve saygı göstersin. Kardeşini güler yüzle karşılamaktan ibaret bile olsa, hiçbir iyiliği hor görme. Hiddetlendirilip de kızmayan, yumuşaklık gösterip sabreden kimse, Allah’ın sevgisine mazhar olur. Fuhuş bir şeyde bulunursa mutlaka onu çirkinleştirir. Hayâ da bir şeyde bulunursa onu mutlaka güzelleştirir. Halkın sende görmelerinden hoşlanmadığın şeyi, kendi başına kaldığın zaman da yapma. “Allah’ım, yaradılışımı güzel yaptığın gibi, ahlâkımı da güzelleştir”, buyuruyor yüce Resûl. Olgun, kâmil müslüman denince, akla en başta ahlâkı güzel insan gelir. Ahlâkı güzel insan, gittiği her yerde sevgi görür, saygı görür, içtenlikle karşılanır. Edeple uğurlanır... İnsana evrende yücelik kazandıran, Allah’a olan inancı ve aşkıdır. Zâriyât suresinin 56 ncı âyetinde belirtildiği gibi, insanın yaratılmasının hikmeti Allah’ı tanıyıp ona ibâdet ve kulluk etmektir. Kul olabilmek, kul olabilmenin inceliklerini duyumsayabilmek en yüce makamdır. Korkmayan, ürpermeyen kalpten, kabul edilmeyen duadan, doymayan nefisten, fayda vermeyen ilimden Allah’a sığınmak ne güzeldir. Yarabbi nasip et, gittiğimiz her yere barış götürelim. Bölücü değil birleştirici olalım. Nefret olan yere sevgi, şüphe olan yere ümit, karanlık olan yere ışık, dert olan yere sevinç götürelim. Kusurları gören değil, kusurları örtenlerden; teselli arayanlardan değil, teselli edenlerden; anlayış bekleyenlerden değil, anlayış gösterenlerden; sevilmeyi isteyenlerden değil, sevenlerden olmamızı lütfeyle Yârabbi... Âmin...
|