subHeader_l

 Gönül Sohbetleri - Cilt III                                                                           Sabri Tandoğan

 

Dua

Dua ibadetin özüdür. Allah ile kul arasındaki ilişkiler dua ile gerçekleşir.

Allah’ın rahmeti gazabını geçmiştir. Hiçbir şekilde O’nun rah­metinden ümit kesilmemesi gerekir.

O’nun merhamet kapısının her iki kanadı da isteyene açıktır. Âyetle sabittir.

Zerre kadar inancı olan bir insandan peygamberlere kadar hiçbir insan, Allah’a sığınıp O’na dua etmekten kendini uzak görmemiştir. İman gönülleri parlatır. Gökleri ve yeri aydınlatır. Dua, ilâhi bir dâvete icabettir.

Yolunu şaşırmışlardan başka kim, Rabbinin rahmetin­den ümidini keser?(Hicr, 56)

Korkarak ve ümit ederek O’na dua ediniz. Hiç şüphe yok ki Allah’ın rahmeti içtenlikle dua edenlere yakındır.

Gerçekten inananlar, Allah’ın rahmetinden ümit kesmezler.

Sizden kim bilmeyerek bir kötülük işler de sonra ardından tövbe eder, kendini düzeltirse, Allah ona rahmet eder. Şüphe yok ki O, bağışlayan, merhamet edendir.

Okuyan insan, dua eden insana benzer. Okumak kelimesi­nin aynı zamanda dua etmek anlamına gelmesinde bizi düşün­düren nice incelikler vardır.

İnsan sıkıldıkça inandığı, güvendiği bir dostuna içini açmak ihtiyacını hisseder. Sıkıntıları gizlemek hastalığı çoğaltır.

Sevdiğimi demez isem, sevgi derdi boğar beni, der Yunus Emre...

“Kulum bana dua edince ben ona karşılık veririm. Onlar da davetime uysunlar.”

Dua mü’minin silâhıdır. Dinin direğidir. Göklerin ve yerin nu­rudur.

Duanın gelmiş ve henüz gelmemiş belâya karşı yararı var­dır. Sükûnet ve itminan aydınlığı, imanın eseridir.

Ben dua etmem, nasıl olsa gelecek olan gelir deme. Bunlar boş sözdür. Daima dua et. Dua etmek bir vazifedir.

Duanın kelime mânâsı çağırmak demektir.

Dua ibadetin özüdür.

Dua ederken ruh huzura kavuşur.

Cennete ilk çağırılacak olanlar, hem darlık hem genişlik za­manlarında Allah’la beraber olanlar, O’na hamd edenlerdir.

Kalpler ancak Allah’ı anmakla huzura kavuşurlar.

Amellerin en faziletlisi az da olsa devamlı olanıdır.

Nasıl tek kanatla kuş uçamazsa, yalnız dünya veya yalnız âhiret işleriyle meşgul olan kimse mutlu ve huzurlu olamaz. Mârifet her ikisi arasında sağlam bir denge kurmaktır.

Allah katında duadan daha değerli bir şey yoktur.

Duanın kendisi ibadettir.

“Bana dua edin karşılığını vereyim.”

“Ben kulumun beni zannettiği gibiyim.”


Genişlik zamanında dua etmek kadar Allah’ın hoşuna giden bir şey yoktur.

Dua, mü’minin silâhıdır.

Dua, dua eden kişinin bütün benliği ile duada kaybolduğu andır.

Duayı kesin bir dille yapmalıdır.

Sapık olmayan hiç kimse, Allah’ın rahmetinden ümidini kes­mez.

Dua eden mü’min o anda Allah ile başbaşadır.

Dua bir korunma, kaçma, sığınma olayıdır. Nasıl fırtınalı bir denizde, dev gibi dalgalardan limana sığınır gemiler... Dua da öyle...

Duada insan, öz kendisi ile barışıyor.

Bollukta Allah’a kendini tanıt ki, sıkıntıya düştüğünde de Allah seni tanısın. Profesör Kaznatcheev, bir TV yayınında bir bitki getiriyor ekrana. Bir saat sürekli dua ettiriyor. Bitki bir saat­te büyüyor. Allah kabul etmeyeceği duayı kuluna ettirmez.

Sizin sinirli olmanız, stres içinde olmanız çalıştığınız bilgi­sayarı etkileyebilir. Hemen üretici firmaya kızmayın. Bir insan beyni, en güçlü bilgisayardan daha güçlü ve etkileyicidir diyor Rus Bilimler Akademisi üyesi Prof. Kaznatcheev, bitki koydu ek­rana ve izleyicilerden sadece bitkinin gelişmesi için dua etme­lerini istedi. Bitki bu kısa zamanda inanılmayacak kadar büyüdü.

Kaderi ancak dua değiştirir. Kazayı ancak dua geri çevirir. Ömrü ise iyilik uzatır. Dua; mü’minin Allah’a hitabıdır. O’na yak­laşmaya çalışmasıdır. Dua ile mü’min, yaratıcısına şükranlarını bildirir, hamd ve sena eder, affını, mağfiretini diler. Dua, ruhun Allah’a teveccühüdür. Zikirdir. Bana dua ediniz, size icabet edeyim.(el-Mü’minun-60)

Rabbinize yalvararak ve hürmetle karışık korku ile dua ediniz. Doğrusu O, aşırı gidenleri sevmez.(el-Araf-55) Pey­gamberimiz, dua ederken, ellerini koltuklarının altı görününceye kadar kaldırırdı.

Bugün insanların yalnızlıktan, yalnız kalmaktan ödleri kopu­yor. Onun için sevmedikleri, sevemeyecekleri, aynı ruhta, dü­şüncede olmadıkları insanlarla beraber olmayı, yalnız kalmaya tercih ediyorlar. Her şeye razılar. Tek yalnız kalmasınlar. Yal­nızlık duygusu insanda ruh sağlığını etkiliyor. Çağdaş insan kendini düşman bir dünya içinde yapayalnız, kimsesiz hisse­diyor. J.P. Sartre, başkaları cehennemdir diyor. Oysa, Allah’a aşkla, inançla bağlı olan bir kimse için ruh sağlığını tehlikeye düşürecek derecede yalnızlık duygusu söz konusu değildir. Cenab-ı Hak, Kur’an-ı Keriminde, “Biz ona şah damarından daha yakınız” diyor (Kaf-16). Madem ki Allah bize bizden yakın, en gizli hallerimizi biliyor, o halde O’na her türlü dert­lerimizin, sıkıntılarımızın halli için neden baş vurmayalım? Her namazda “Ancak sana ibadet eder ve ancak senden yardım dileriz” demiyor muyuz? Çok ince düşünülürse, dua ibadetin ta kendisi olmuyor mu? Dua, ibadetin iliği ve özü gibi değil midir? Allah katında dua, en güzel bir sunuş değil midir? “Kulum bana dua ettiği zaman ben onunla beraberim”. Önemli olan her an Allah’la beraber olmaktır. Bu birlikteliği belirli zamanlara, belirli mekânlara hasretmek, bir yerde uzaklığın ifadesi olmuyor mu? Resûlullah Efendimiz, devamlı, kesintisiz bir Allah şuuru içinde değil miydi? “Onlar ayakta iken, otururken, yanları üstünde yatarken Allah’ı anarlar.”(Âl-i İmran-191) Dua ferdin Allah’ın üstün varlığını kabullenişi, O’nun karşısında aczini itiraf ederek O’na dileklerini sunmasıdır. Ne var ki, bu sunuş içten geldiği gibi, bilinçli bir şekilde, sade, gösterişten uzak, tertemiz, bem­beyaz olmalıdır. Duada acelecilik çok yanlıştır. Çünkü acele şeytandandır. Sükûnetle, edeple, sabırla beklenmelidir. Ne olur zaman zaman şu hususu hatırlasak. Bir an önce olmasını iste­diğimiz husus acaba gerçekten bizim lehimize midir? Bazen isteklerin olmaması, olmasından hayırlı olmuyor mu? Son üç yıl milli piyangodan en büyük ikramiye kazananların üçünün de hapiste oluşunda, düşünen insanlar için nice hikmetler ve ibret­ler vardır. Aklımıza geleni ille olsun diye istemek yerine, Al­lah’ım, eğer hakkımızda hayırlı ise olsun demek daha akıllıca bir davranış değil midir? Duada daimi olarak kulluk edebi içinde olmak gerekir. Çünkü dua, ibadetin özüdür. Dua mü’minin silâ­hıdır. “Eğer kulum bana ellerini kaldırır da dua ederse, ben o elleri boş olarak geri çevirmekten hayâ ederim” Kudsi Ha­disi ne kadar anlamlıdır. “Ben kulumun zannı üzereyim.” Artık dilediği gibi düşünsün. Allah kabul etmeyeceği duayı kuluna ettirmez. Allah istemedikçe siz isteyemezsiniz. Dua insanın var­lığındaki ilâhi gücün ortaya çıkartılmasıdır. İnsan tam bir kon­santrasyon ile dua edebildiği anda, pek çok imkânsızmış gibi görünen şeyin gerçekleştiğini farkedebilir. Mazlumun duası yer­de kalmaz. Gece yarısından sonra yapılan dua çok etkilidir. Aynı şekilde secde halinde yapılan dua da... Duanın etki gücü­nü azaltan en önemli faktör, yine kişinin kendinde bulunan ve­him, vesvese, kuşku durumudur. Bazıları, “nasıl olsa iş ola­cağına varıyor. Dua etsem ne olur, ne faydası var ki” türünden gelişi güzel sözler söyleyerek kendilerini, duanın nurundan, feyzinden mahrum bırakırlar. Bunlar nasıl da boş sözlerdir...

Kâinatın Efendisi “Şüphesiz ki, Allah ısrarla dua eden kul­larını çok sever.” “Allah’ın fazl-ı kereminden isteyiniz, çün­kü istenilmesinden hoşlanır.” buyuruyor.

Hassas olduğunuz saatlerde dua etmeyi ganimet biliniz. Çünkü bu hâl rahmet saatinin hâlidir. Kendinizi, nefsinizi aradan çıkararak yapılan dualar da çok etkilidir.“Çekil aradan kalsın yaradan” der Azize Anne. İnsanda bilinmeyen, kullanılmayan, farkına varılmayan nice gizli güçler vardır. Belirli bir temizlik derecesinde, tam bir teslimiyetle Allah’a bağlanan insanlarda bu güçler tahakkuk etmeye başlar. Kendi nefsine “diz çök önüm­de, diz çök ey zorlu nefs” diyebilen ve bunu gerçekleştirebilen velilerde nice olağanüstü durumlar görülür. Çünkü fıtratındaki asaleti, güzelliği, temizliği koruyabilen insanlardaki beyin, en üstün bilgisayardan daha güçlüdür.

İnsan çok uzun zamandan beri görmediği birini yoğun olarak düşünürse ve o şahıstan bir telefon, bir mektup, bir haber ge­lirse şaşmamalıdır. Bu oluşum, insanın yoğunlaştırdığı düşün­celeri ile karşı tarafı etkilemesinden husule gelmektedir. Pey­gamberimiz, duanın ısrarla tekrarlanmasını ister. Kesinlikle söy­lenmesini bildirir. Bütün bunlarla insan (var ise) vehimlerinden, tereddütlerinden kurtulur. Dua bunun için insana bahşedilmiş en mükemmel güçlerden biridir ve bunun için dua müminin silâ­hıdır.

Her yerde dua edilebilir. Dua için özel bir yer aramaya gerek yoktur. Cemaatla yapılan dualar daha da etkili oluyor. Resû­luIlah Efendimiz, “Üç kişi bir araya geldikleri zaman, birlikte ettikleri duayı Allah geri çevirmez” buyuruyor. Dua yürekten yapılmalıdır. Aşkla, heyecanla, ürpererek yapılmalıdır. Lâf olsun diye, kendimiz de inanmadan birtakım kelimeleri sıralayarak yapılan duaların, ne dereceye kadar etkili olacağını, takdirle­rinize bırakıyorum. Vehim terkedilmeden vahdet idrâk edilemez. Korku atılmadıkça vehmin terki mümkün değildir. Vehmini terke­dip kendi hakikatini tanımaktır esas olan. Hakikat, dünyada ya­şanırken idrâk edilecek, hissedilecek ve de yaşanacak bir olay­dır. Kâinatın Efendisi, bu dünya bir tarladır, buyuruyor. Burda ne ekersen, öbür âlemde onu biçeceksin. Aman gözümüzü dört açalım. Her anımızı değerlendirelim. Mânâ âlemine eli boş git­meyelim. Sevelim, sevilelim. Bu dünya kimseye kalmayacak. Allah’tan başka iltica ve sığınak arayanlar hüsrana uğraya­caklardır. Büyük zorluklarla, çilelerle karşılaştıklarında, tam bir İslâmî edeple Allah’a sığınanlar “Allah bize yeter. O ne güzel vekildir” diyebilenler ne güzel insanlardır. Duanın asıl anahtarı helâl lokma yemektir. “Ey Rabbim bana temiz rızk ver ve sâlih amel nasip et” ne güzel bir duadır.

İyiliğin her çeşidi ibadetin yarısıdır. Diğer yarısı ise duadır. Sıkıntılı zamanlarında Allah’ın kendisine icâbet etmesini isteyen kimse, rahat ve huzur içinde olduğu zamanlarda, çok dua etme­lidir. Resûlullah Efendimize salât ve selâm getirmek de duanın en önemli âdâbındandır. Bütün yaratılmış olanlar her yönden Allah’a muhtaçtırlar. Dua Allah’a ne güzel bir ilticadır. Duala­rımız ile Allah’a daha çok yaklaşır, daha çok bağlılığımızı gös­termiş oluruz. Dua vücudun sefası, kalbin devasıdır. İbadetler on kısımdır. Dokuz kısmı helâl kazanıp helâl yemektir. Kâinatın Efendisi, haram yiyenin duası kabul olunmaz buyuruyor. Dua­dan önce abdest almak, kıbleye dönmek, ana babasını anmak, mümin kardeşlerini anmak da sevaptır. Bir kimse dua ederken, kendi duasına âmin derse, melekler de o kimsenin duasına âmin derler. Söylenen söz vücut bulur. Bu nedenle bedduadan sakınmalıdır. Kimseye beddua etmemek en güzelidir. Unut­mayalım ki, son pişmanlık fayda vermez. Babanın oğlu için dua etmesi, Peygamberin ümmeti için dua etmesi gibidir. Nâsın en âcizi duadan âciz olan kimsedir. Nâsın en cimrisi de selâm vermekte cimrilik gösteren kimsedir. Dualardan üç kısım vardır ki, reddolunmaz. Makbul ve müstecab olur. Ana babanın evlâ­dına duası, oruçlu kimsenin duası, misafirin duası... Dua mü’mi­nin silâhı, dinin direği, göklerin ve yerin nurudur. Duada sesi çok yükseltmek doğru değildir. Yavaş sesle, yumuşak bir ses tonu ile dua etmelidir. Allah bizimle beraberdir. Hasta olan bir insanın duası, meleklerin duası gibidir.

Ey yüceler yücesi Allah’ım, fayda vermeyen ilimden, kork­mayan kalpten, doymayan nefisten, kabul olmayan duadan sa­na sığınırım. İnsanın süsü hayâ duygusudur. Dili ile öğüt verene değil, fiili ile öğüt verene uy. Kudret âlemine cehalet ayağı ile vurma. BeyazIa olduğun zaman siyahı unutma. Kör, görenin ko­luna girerse daha sağlam, daha güzel yol alır. Bu kubbenin altında bir göz ara, seni sevsin. Vicdanı ferahlandıran şey se­vaptır. İçi kemiren şey günahtır. Bu dünya hayatında cenneti yaşamak isteyen Allah’ın ve Resûlünün yolunda gitsin. İçi Allah ve Peygamber aşkı ile dolu olanlar, gerçek huzuru ve mutluluğu bulanlardır. Karga, bülbülün sırrını bilmez. Bilseydi o da onun gibi öterdi. İnsanların, dikeni olmayan gül gibi yaşadıkları dö­nemler oldu. Şimdi gülü olmayan diken gibiler. Gece ruhanî, gündüz cismanî âlemin sembolüdür. Miraç bile gece olmuştur. Gece yapılan ibadet ile gündüz yapılan ibadet arasında fark vardır. Hak âşıkları neden gece namazına kalkarlar? Neden ResûluIlah Efendimiz vahiy gelince, beni örtün derdi? Bunlarda, düşünenler için büyük incelikler, ipuçları vardır. Dua ile, tefekkür ile, zikir ile, ibadet ile insanoğlu olgunlaşır, tekâmül eder, kâmil insan olur. Güzel huylar kazanır. Kıymetlenir. İbadeti bir kül, bir bütün olarak düşünmek gerekir. İhsan ve keremi de ibadete arkadaş etmek gerekir. İbadetten maksat, ihsan ve kereme kavuşmaktır. İhsan ve kereme ulaşamayan insan Allah’ın güzel kulları arasına giremez. Güneşe arkasını dönen, gölgesinin pe­şinden yürür. Yarın yatacağın karanlık toprağa şimdiden bir kandil yak. Kimin mayasında üç haslet varsa o cennetliktir. Ni­met zamanında şükür, belâ vaktinde sabır, günah halinde töv­be... Hayatta iken verdiğin bir avuç hurma, senden sonra ruhun için verilecek 100 miskâl altından daha makbuldür. İyiliğini, hay­rını gizli yap. Sağ elin verdiğini, sol elin görmesin. Rızk yalan­cılık yüzünden eksilir. Misafire hürmet et. Misafir gelirken rızkını da beraberinde getirir. Giderken ev sahibinin de günahını götü­rür. Ney, kendinden çıkan sesi ne bilsin. Gönül konuşmasını anlamayanlar doğruluk, fazilet nedir bilmeyenlerdir. Allah, kulun­dan iki şey ister. Zâhirde Hak’kın emrini yerine getirmek, bâtın­da kalbini Allah’a bağlamak. Besmele, her işin Allah adıyla fet­hedilmesi için elimize verilmiş bir anahtardır. O anahtarı kulla­nabilmek için önce Allah adını kalbinde tut. Dünyada herkes gaflette değildir. Gönlü feyz-i ilâhi ve nûr-u Resûl ile dolmuş kimseler de vardır. Böylesi de bulunur mu diye şüpheye düşme. Onlardan bir tanesinin hürmetine binlerce kişi her türlü belâ ve âfetten korunmuş olur. Vesveseyi defet. Ne kadar işin varsa kaza, kadere teslim et. Ne dilerse öyle iş gören Allah’a kendini teslim et, o anda rıza yoluna girersin.

Şefkât ve merhamette güneş gibi ol. Başkalarının kusurunu örtmekte gece gibi ol. Allah’ım! Nefsimizin elinden kurtulup, içi­mizi senin aşkınla doldurmamız için bize yardım et. Biz de çev­remize baktığımız zaman “gül alırlar, gül satarlar, gülü gül ile tartarlar” diyebilelim, bütün varlığı bir gül bahçesi gibi görebi­lelim. Allah’ım! Ürpermeyen kalpten, kabul edilmeyen duadan, doymayan nefisten, fayda vermeyen ilimden sana sığınıyorum. Allah’ım! Lütfet ki gittiğimiz her yere barış götürelim. Bölücü değil, birleştirici olalım. Nefret olan yere sevgi, ümitsizlik olan yere ümit, karanlık olan yere aydınlık, üzüntü ve dert olan yere sevinç götürelim. Kusurları gören değil, kusurları örtenlerden, teselli arayanlardan değil, teselli edenlerden, anlayış bekleyen­lerden değil, anlayış gösterenlerden, yalnız sevilmeyi isteyen­lerden değil, sevenlerden olmamıza yardım et Allah’ım! Büyük­sün, Rahmansın, Rahimsin, sen bizleri affeyle Allah’ım! Yarın o büyük hesap gününde, Resûlullah Efendimiz’in elinden öpmeyi bizlere nasibeyle Allah’ım! Âmîn...

...::Bu yazıyı arkadaşına gönder::...

 

Geri Dön

 

[Ana Sayfa] [Sabri Tandoğan] [Kitapları] [Yazıları] [Röportajları] [Resim Albümü] [Sizden Gelenler] [Dosya Arşivi] [Arama] [İletişim]