Bir Babanın Kızına Mektupları
Sevgili kızım. Artık evlendin, senin için yeni bir hayat başlıyor. İnşallah, bir ömür boyu eşinle beraber, huzur dolu, mutluluk dolu, sağlık dolu güzel bir hayat yaşarsınız. Bütün günleriniz hayırlı çalışmalar, devamlı ibadetlerle birbirinden güzel geçsin. Birbirinize sevgi, saygı duyun. Unutmayın ki içinizdeki sevgi kadar, saygı kadar var olacaksınız. Sevmek devam eden en güzel huyum, deyin. Kıymetli yavrum, eşine karşı her zaman, her yerde, her durumda saygılı ol. Dikkatli ol. Onu uğurlarken, karşılarken, bir hükümdara nasıl davranılırsa öyle yap. Öyle ince, öyle edepli ol ki, senden ayrıldığı zaman, içi en güzel, en nezih duygularla dolsun. Arkasından hayır dualar et. İyi dileklerde bulun. Allah’a emanet et. Unutma ki bu çağda insanın tek umudu, bu adına hayat denilen fırtınalarla do!u denizde, gideceği tek liman, kendi evi. İster minicik bir gecekonduda otur, ister muhteşem bir sarayda, orayı cennet haline getir. Edebinle, inceliğinle, zarafetinle, temizliğinle, hassasiyetinle evinde hep güzellikleri yaşa. O güzellikleri eşinle paylaş. Mutluluğu, huzuru parada, eşyada, giyimde arayanlardan olma. Bütün yücelikler senin içinde. Kâinattaki yerini bil. Şeyh Galip, “Hoşça bak zâtına kim, zübde-i âlemsin sen” diyor. Kâinatta bir şey kalmadı da sen var oldun. Ağzından çıkan her söze dikkat et. Her zaman, her yerde Yüce Peygamberimizin buyruğunu yerine getir. Ya hayır söyle, yahut sus. Lütfen, elimde olmayarak diye, itiraza başlama. Sen güzel düşünürsen, güzel konuşursun yavrum. Güzel gören, güzel düşünür. Güzel düşünen hayatından zevk alır. Daima olumlu ol. Eksi elektrik üretenlerden olma. Düşüncemiz neyse biz oyuz. Tek istisna olmadan bütün insanlar için hayır duada bulun. Onları sev. Onlara saygı duy. Yaradılanı hoş gör, Yaradan’dan ötürü... İnsanlarda mükemmellik arayan, sonra da hayal kırıklığına uğrayan gaflet ehlinden olma. Unutma ki hiç birimiz mükemmel değiliz. Her birimizin artı yönlerimiz de var, eksi yönlerimiz de. İdeal insan bir soyutlamadır kızım. Gerçek hayatta yoktur. İnsanları olduğu gibi kabul et. Her ânını değerli bir armağan gibi, her durumu, eşi olmayan değerli bir ders gibi karşıla. Hayat, çevremizdeki bir mucizedir her gün. Karşılaştığın sorunlar karşısında takınılacak en kötü tavır, paniğe kapılmak, kötü kötü söylenmektir. Bu ne biçim iş, neden benim başıma geliyor? Bula bula beni mi buldu? Ben ne yaptım da böyle oldu? Bu mu adâlet? Bunlar gibi daha nice saçma sapan sözler... Arabeskin en kötü örnekleri sıralanır.
Batsın bu dünya. Ölürsem kabrime gelme... Bunlar bizim kafamızı büsbütün karıştırır. Ortaya mariz, hasta ruhlu, sağlıklı düşünmeyen, hayattan korkan, mücadeleden kaçan tipler çıkar. Hayat bir mücadeledir kızım. Unutma. Önemli olan her gün sıfır kilometreden başlayabilmek, kavgayı barışa, karanlığı ışığa, çirkinliği güzelliğe dönüştürebilmek, kabul ettirebilmektir. En büyük başarı kendimizi düşmanımıza bile sevdirebilmek, saydırabilmek, ondan bir dost kazanabilmektir. Hayat, her şeye rağmen yürüyenlerindir yavrum. Hayat geriye adım atmaz. Amacımız, her gün daha iyiye, daha güzele gidebilmek, acıyı bal eylemek olmalıdır. Zafer, zafer benimdir diyenlerindir. Yunus, “Her dem taze doğarız, bizden kim usanası” der.
Her günün sabahı taze bir başlangıçtır. Her sabah dünya yeniden kurulur. Dün geçip gitti; ama acı, ama tatlı, yarının neler getireceği bilinmiyor. Ama şu an varız. Yaşıyoruz. Seviyoruz. Seviliyoruz. Güzelliğimiz bu yüzden. O halde neden onu en güzel, en hayırlı, en yararlı işlerle doldurmayalım? Neden bugünü bir fırsat, en iyiye en güzele gidilecek bir fırsat olarak karşılamıyoruz? Dün birtakım fırsatları kaçırmışsak, birtakım güzellikleri yaşayamamışsak, bugün onlar için ah-ü vah etmekle aynı aptallığı sürdürmüş olmuyor muyuz? Bugün önümüze açılan hayat sayfasına gücümüz yettiği kadar güzellikler, hayırlar yazmak varken, dövünmekle, ağlamakla elimize ne geçecek? Bir düşünsek... Bakılan bakana bağlıdır. Bakmasını bilen görür. Her şey bir insanı sevmekle başlar. İçi sevgi dolu insanların dünyaya bakış tarzları da bambaşka olur. Sabahleyin aynada kendi yüzüne bakarken gülümse. Bu bir sırdır. Zamanla anlarsın. Mutlu insan, başka insanlara ilişkin yargılardan, beklentilerden ve endişelerden uzak olan kimsedir. Balık denizde yaşar ama, ne denizi ne kendisini bilir. Yaşamak veya sahip olmak, bilmek, anlamak, idrak etmek demek değildir. Farkına varılamayan şey, bizim için yok demektir.
Kıymetli yavrum, mutlu olan, başkalarını da mutlu eder. İnsanlar ve durumlar, ancak, sen izin verdiğin takdirde seni incitebilir. Olgun insan, ne incitir, ne incinir. Aman dikkatli ol, kendini huzursuz ve uyumsuz bulduğun zaman, bir tıkanıklık var demektir. Onu keşfet, ara, bul. Bu halin bir alârmdır. O anda Allah’tan uzaklaştın demektir. Fazıl Hüsnü Dağlarca “Çocuğum dua et geceleri; insan uzaklaşabilir Allah’tan” der. Hiç şüphen olmasın, ya bir edep dışı hareket, düşünce ya işlenen bir günah ya bir kimseyi kırmak, incitmek, onun hakkını yemek, ya da bencil, kaba bir davranış bizi Yaradan’ımızdan uzaklaştırmıştır. Derhal, en kısa zamanda onu ortadan kaldır, kaldır ki, ilâhi trafik açılsın.
Yine gül yüzünde ilâhi tebessüm dolaşsın. Eğer o engeli kaldıracak gücün yoksa, bir kâmil insandan, bir Allah dostundan yardım iste. Onunla istişare et. Başkalarının mutluluğunu engellemesine izin verme. Dehr bir bazardır, herkes metaın arzeder, diyor Fuzûlî. Bir güzelliği görmek, bilmek ve değerlendirmek de bir kültür meselesidir. Hayatta, birisini sevmek ve onun tarafından sevilmek kadar büyük bir şey yoktur. Peşin hükümlü olmak kadar, insanı tekâmül yolundan alıkoyan ne vardır? Onlar hayatı hem kendilerine, hem çevrelerine zehir ederler. Hele günümüzde, yaşamın, önyargılara hiç mi hiç tahammülü yok. Seni sınırlayan her ne ise, bilinçaltını ondan temizle. Temizle ki, duygusal tıkanıklıklar açılsın. İkilikten geç. Tevhidi seç. Her şeyi birlediğin zaman göreceksin ki, bütün müşküller çözülecek, bütün sorular cevaplanacak. Karanlıklar ışık içinde kalacak. Kendinle, diğer insanlarla, Allah’la barış ve biliş içinde yaşadığın zaman, bu dünyan da, öbür dünyan da renk, ışık ve güzellikle dolacak. Cenneti yaşayacaksın. Hiç şüphen olmasın, bütün doyumsuzlukların nedeni tevhidden uzak yaşamaktır. İnsan ruh ve bedeni ile, zâhiri ve bâtını ile, madde ve mânâsı ile bir bütündür. O bütünü parçalamak, birini tutup diğerine cephe almak bizi hüsrana götürür. Bugüne kadar da öyle oldu. Bundan sonra da öyle olacak. Tevhidi yani insanın gerçeğini bozduğumuz, parçaladığımız zaman huzurdan, mutluluktan, güzellikten de uzaklaşmış oluyoruz. İnsanın kendine yapacağı en büyük kötülük, aklı ile gönlü arasına fesat sokmaktır. Akıl ve gönül, birbirine zıt değil, bilâkis birbirini tamamlayan iki kuvvettir. İki ilâhi cevherdir. Birini kabul edip diğerine cephe aldığımız zaman, tevhidî düşünceden uzaklaşıyoruz demektir.
Olaylar karşısında aşırı tepki gösterme. Her an hazırlıklı ol. Her an, her şey olabilir. Allah her an yeni bir şe’ndedir. Unutma. Sükûnetle düşün. Rahatlıkla karar ver. Telâş, panik, rahat düşünmemizi önler. Acele şeytandandır. Yeni bir durum karşısında kaldığın zaman, en akılcı, en güzel çözüm nedir diye düşün. Karar ver ve uygula. O olay biter, geçer, başkaları gelir, hayat ne bir doluş, ne bir boşalıştır.
Hayat atının eğeri üzerinde yumuşak ve sâkin otur.
Bu dünyadaki bütün insanların bize anlatacakları, öğretecekleri çok özel, çok ilginç bir şeyleri vardır. Eğer insanların arasında içimiz sıkılıyorsa, bu onların aslında ilginç olmayışlarından ötürü değildir. Bu bizim her bir an içinde, bir çekicilik, bir büyüleyici yan bulma yeteneğimizi yitirmiş olmamızdandır. Unutma yavrum, hayatta sevgilerin kadar varsın. Sevginin doldurduğu bir kalp Allah’a daha yakındır. Yunus, “taş gönülden ne biter” der. Ancak sevgi ve saygıyla, edep ve incelikle dolu kalpler âlemdeki ilâhi rahmeti ve bereketi görebilirler. İşte o zaman hayat yaşanmaya değer. Mutluluğunu hiçbir şarta bağlama. Şu şöyle olursa, ancak mutlu olabilirim deme. Dersen ne olur bilir misin? Mutluluk adına, huzur adına ölünceye kadar avucunu yalarsın. Bu dünya bir misafirhane. Hepimiz misafiriz. Bir süre sonra hiçbirimiz olmayacağız. Unutmayalım. Misafir umduğunu değil, bulduğunu yer. Şartlı mutluluk olmaz. Varolmak, görmek, işitmek düşünmek, idrak etmek, konuşabilmek, ibadet edebilmek, hayır yapabilmek mutluluk için yeterli değil mi? Sabahattin Kudret Aksal, “Kapımın önündeki ağaç, Türkçe’nin güzelliği, mutlu olmam için yeterli” der. Yavrum, insan hayatını berbat eden vehimleri, üzüntüleri, endişeleri, kuruntuları kirli bir kağıt gibi buruşturup çöpe at... Bir daha hatırlama. Anını yaşa. Her an birbirinden güzeldir. Onu yakalamaya çalış. Gerilimden, stresten uzak kal. Sev. Daha çok sev. Yerdeki bir kum tanesinden gökyüzündeki Samanyolu’na kadar bütün kâinatı sevgiyle kucakla. Öğrenci hazır olduğunda, öğretmen gelir. İnsan sevgiye lâyık olur, sevilecek hale gelirse, muhakkak sevenleri olur. Işık yanmadan pervane gelmez. Seven, sevilir.
İnsan gençlikte Allah’ı terkeder, anmazsa, ihtiyarlıkta da Allah onu anmaz, terkeder. Bu âlem irfan sahibi olanların vuslat ve müşahede yeridir. Rabbani ilhamlar bir kuş gibidir. İnmek için temiz bir gönül, nurlu bir dimağ ister. Kulun söz ve ifade tasarrufuna giren her şey, Rabbani esrarını kaybeder. Cihan bir ibadethanedir. Cümle mevcudat, bilerek bilmeyerek Hakkı zikretmektedir. Ne yana bakarsan bak, Allah’ın vechi oradadır. Zaman konusunda çok dikkatli ol. Dakikalarını bile değerlendir. Gazete ile, TV ile fazla zaman kaybetme. Unutma ki, kültür bir birikimdir, ancak kitap okuyarak, muhakeme, mukayese, idrâk ederek ona ulaşılabilir. Aslanın vücudu yediklerinden ibarettir. Kültür, beşer tefekkürünü bütün zenginliği, bütün nüansları ile tanımaktır. İnsanın içini ışıtır. Onda yüceItici, mutluluk verici bir ışık vardır. Yarım saat veya bir saat için bir başkasının hüviyetine bürünmek bizi dar benliğimizden kurtarır. Başkalarını anlamaya çalışmak, bizi anlayışlı kılar. Sevgi, saygı, ilgi, şefkat ve yumuşaklık, insanın içindeki ilâhi tohumu çatlatır, gözleri ve gönülleri kamaştıran harikulâde güzellikler, yücelikler ve değerler çıkarır. Her insanın iç varlığında, ruhunun derinliklerinde bir veli, bir âlim, bir sanatkâr gizlidir. İş onu ortaya çıkarabilmekte... Eskiler, düşüncelerini, insana daha yakın gelen duygu ve hayal yüklü sözlerle söylüyorlardı. Sözlerinde incelik, zarafet, edep, hayâ, saygı vardı. Bugün ne yazık ki o nüansları kaybettik. Kabalaştık. Batı geleneğine uyarak, kuru ve soyut bir üslûpla konuşuyoruz. Her çağın insanına, onların anlayabileceği, etkilenebileceği bir sesle hitap etmek lâzımdır. Birçok insan ne söylendiğine değil, nasıl söylendiğine bakar. Bazen yumuşak ve tatlı bir söyleyiş, sımsıcak bir ses tonu, dinleyen insanın bütün dünyasını değiştirir. Onu güzellikler ülkesine götürür. Kur’an-ı Kerim’de Cenab-ı Hak, Hazreti Musa’yı, Firavunu Hak’ka davetle görevlendirirken, “Ya Musa, Firavun’la konuşurken, yumuşak ve tatlı söyle” buyurur.
İnsanlar düşünürken, konuşurken, adım atarken, bütün insanlığı içinde taşır. Bütün insanlık, her insanda doğar, yaşar ve ölür. İnsana kolay gelen, en bayağı olandır. Kusur arayan, kimsenin hünerini göremez. Bir gün bir kimse, bir veliye gider. “Efendim” der, “Kalbimizin korkulardan, vehimlerden, endişelerden, vesveselerden kurtulması için ne yapmalıyız?” Cevap çok kısa, çok vecizdir. “Düşüncenizi düzeltiniz, her şey düzelir” der. Kalp korkuyu bilmedikçe, korku yoktur. Seni rahatsız eden düşüncelerden, duygulardan kurtulmak istiyorsan, kalbinde ve kafanda Kur’anî duygu ve düşünceler egemen olsun. Işık gelince karanlık gider yavrum. Hak gelince bâtıl zâil olur. Karanlık bir eve girince, sopayla, süpürgeyle karanlıkları dağıtmaya çalışmak, sadece zaman ve enerji kaybettirir. Hiçbir netice alınmaz. Elektriğin düğmesine dokunman yeter. Bir anda bütün ev nurla, ışıkla dolar. Kalbimiz ve kafamız da böyledir. Negatif duygu ve düşüncelerle dolunca, onlardan kurtulmanın en kestirme yolu, kalbimizi ve kafamızı Nûr-u Muhammedî ile doldurmaktır. Kemâl ehli, kemâlâtı sükûtta buldu hep. Konuşmak, insanın aklını kullanma sanatıdır. Konuşmak bir ihtiyaç ise, susmak bir sanattır.
Güzel konuşmanın tek yolu vardır: Dinlemeyi öğrenmek. Bir tek kitap yazmak için, bir kütüphanelik eser okunmalıdır. Güzellik onu görenin gözündedir. İnsanın yüzü kafasının içiyle güzelleşir. Dünya bir pazardır. Herkes, metaın arzeder. Hayatı yalnız para, yalnız mal, mülk, makam, mevki olarak görenler için, zevk-ü sefaya meyledenler için hayat, deniz suyu içmeye benzer. İçtikçe susar, susadıkça içer. Hiçbir eşek, çıktığı yolculuktan at olarak dönmez.
Bir sıkıntı mı hissetin? Bil ki kötü bir şey yapmışsındır. Söylemişsindir. Düşünmüş ya da hayal etmişsindir. Lütfen, tevil yoluna gitme. Ne olur kendini aldatma. Bil ki bütün aldatmalar çirkindir. Ama en kötüsü, insanın kendi kendini aldatmasıdır. O sıkıntıyı bir alârm kabul et. Derhal uyan. Derhal tavır al. Bahaneler arama. O anda Allah’tan uzaklaşmışsındır. Güzellikler âleminden ayrılmışsındır. Derhal tövbe ederek dön Rabbine. Gene için ışısın. Renkle, ışıkla, şiirle dolsun... Nasıl dünya hayatında insan sevdiğinin yanında rahat, huzur, mutluluk ve güzellik bulursa, sen de öyle yap. Mânâ âleminde, gönül yurdunda mutluluk her an, her yerde, her zaman Allah’la beraber olmakla, her an O’nun tecellilerini seyretmekle, onları hayretle, hayranlıkla, aşkla müşahede etmekle mümkün olur. Yürürken, otururken, yan üzerinde yatarken, konuşurken, susarken, okurken, ibadet ederken, dua ederken, tespih çekerken hep O’nunla beraber ol. En yakın arkadaşın, dostun, sırdaşın seccâden olsun. Seccâde, bütün güzelliklerin toplandığı yerdir.
“Beni kimsecikler okşamaz madem,
Öp beni alnımdan, sen öp seccâdem”
Kur’an-ı Kerim’de “Sen O’ndan râzı, O senden râzı olarak gir cennetime” buyruluyor. Önemli bir nokta da kızım, bir müslüman hanım olarak, her zaman tertipli, düzenli, dikkatli, uyanık, gözü açık, çalışkan, ama çok çalışkan bir insan olman. Her işini dikkatle, özenle, itina ile yap. Sanki bütün hayatın devamı o işe bağlıymış gibi. Sen de lügatından, Japonlar gibi, küçük, basit, önemsiz, sıradan, alelâde kelimelerini çıkar. Bulaşık yıkarken bile, lâboratuarında deney yapan bir bilim adamı ciddiyetinde ol. Japonlar, “güzellik bir işin yapılışındadır” derler. Her iş güzeldir. Yeter ki onu yaparken kendimizden, gönlümüzden bir şeyler katalım.
İşimizi aşk ile yapalım. İçtiğimiz bir bardak suyu bile, aşk ile içelim. Allah, aşk ile yapılan işleri sever. Hiçbir kimseyi basit, önemsiz görme. Her insanın ayrı bir varoluş nedeni vardır. Her insan kendi istidadı alanında tek ve mükemmeldir. Yunus, “Tehi görme kimesneyi, hiç kimesne tehi değil” der. İnsana saygı duymayanlar şeytana mensupturlar. Bilirsin, şeytan Âdeme secde etmediği için, kibirli olduğu için cennetten kovuldu. Aman dikkatli ol yavrum. Hakkın dostları binbir kisve içinde gizlidir. Herkese karşı saygılı, mesafeli, edepli ol. Hazreti Ali, “dostlarınıza, bir gün düşmanınız olacakmış gibi, düşmanlarınıza bir gün dostunuz olacakmış gibi hareket edin, itidalden ayrılmayın, ifrata gitmeyin” der. Yarının neler getireceğini kimse bilmez. Yunus, “Hiç kimse bilmez bizi, biz ne işin içindeyiz” der. İfratların sonucudur sıkıntın. Bunu bil. Daima ölçülü, itidal içinde, dengeli ol. Sırrını kimseye söyleme. İçini kimseye açma. Yan, ama tütme. Allah ve Peygamber varken, neden sırdaş arıyoruz acaba. Niyazi, “Ben taşrada arar idim, ol can içinde can imiş” diyor. Sakın çevrende gördüğün bazı kimseler gibi pasif, içe dönük, mücadele gücü olmayan, karamsar, tembel, hayata küskün olma. Gerçek müslüman, iradeli, güçlü, kendinden emin, her şeye büyük bir ilgi duyan, dünyayı daha iyiye, daha güzele doğru değiştirmek isteyen, bilime, güzel sanatlara, doğaya aşık, hayat dolu, cıvıl cıvıl bir insandır. Her çocuk İslâm fıtratı üzere doğar. İnsanlar doğuştan iyi veya kötü değillerdir. İçinde bulundukları şartlara göre, aldıkları eğitimin şekline göre, iyi veya kötü olurlar. Hayat geriye adım atmaz. Bizden her gün, daha iyiye daha güzele doğru bir fetih bekler. Kendini, ulvî, ilâhî, estetik duygulardan koparan insanlar, yaşamlarının her yönünde sükût ederler.
Kur’an-ı Kerim’de “Yiyiniz, içiniz ama israf etmeyiniz” buyruluyor. Ömür boyu temiz ye, temiz giyin, temiz evde otur. Ama dikkat, sakın aşırıya gitme, lükse, israfa daIma. Bunlar insan şahsiyetini kemiren güvelerdir. Gösteriş, çalım satmak insanı insanlıktan çıkarır. Nefsin bataklıklarına götürür. Güzellik, tevâzuda, incelikte, sadeliktedir. İmkân nispetinde sade bir hayat yaşa. Günde bir çeşit yemek, sağlık bakımından da en iyisidir. Asabi iken, hırçın zamanında yemek yapma. Sendeki o hâl, yemeğe de geçer. O yemeği yiyen, farkına varmadan hırçınlaşır. İnsan ruhen ve bedenen o kadar hassas ki... Akla hayale gelmeyen en ufak şeyler bir insanı incitebilir, yaralayabilir. Nefsine ve eşyaya esir olmak kadar insanı küçülten ne vardır? Yemeğin tadını getiren tuzdur. Ama tuz tadını kaybetmişse ne olacak?
Şahsiyet, kendini ve şartlarını olduğu gibi benimseyerek ona derin ve güzel bir şekil vermektir. Gözü yerde olanın gönlü âsumana çıkar. Önemli olan kendimizi ve başkalarını her an yeniden keşfedebilmektir. Unutma ki en hain düşman peşin fikirdir. Her çeşit söz ve duygu, sahibinin kazanç ve sermayesi olduğundan, aynen kendisine geri döner. Kem söyleyen, kem söz işitir. İnsan ektiğini biçer.
Her ne yüzle baksa göz âyinede kendin görür.
Vechini pak eyle kim mir’ata bühtan olmasın.
Yavrum, lütfen aceleci olma. Konuşurken yavaş sesle konuş. Allah yavaş sesle konuşanları sever. Seslerin en çirkini eşek anırmasıdır. Sessizlik güçlülüğün dile gelmesidir. Sessizlik kişiyi özgür kılar, darağacından bile. O kadar güzel, temiz, nezih yaşa ki, senin gömüldüğün toprak seninle iftihar etsin.
İnsanın insanla karşılaşmasından doğan canlı diyaloğun yerini hiçbir şey tutamaz. Bir insan kitap okuyarak çok şey öğrenebilir. Fakat, bir karakter ve şahsiyet haline gelemez. Karakter ve şahsiyete, bilgi yüküyle değil, ferdî özelliklerin gelişmesiyle ulaşılır. Şunu hiç hatırdan çıkarma yavrum, insanı insan eden, yine insandır. Kimse tek başına ne hakikati bulabilir, ne mutlu olabilir. Bugün, psikologlar, diyalog ve dostluğu bir tedavi metodu olarak kullanıyorlar.
İnsan, ilkin kendini insanlığa ve cemiyete bağlayan temel gerçekleri ve değerleri tanımalıdır. Güzeli, iyiyi, doğruyu bulmadan pisliği, adiliği, çirkinliği öğrenmeye kalkmak insanları dejenere eder. Ancak temel değerleri ve gerçekleri bulanlar, sosyal hayatın karmaşık yollarında gideceği istikameti bizzat bulabilirler. Bir meselenin ortaya konulması, çözülmesi kadar önemlidir. Bir mesele, açık ve seçik olarak ortaya konulursa, çözülmesi de kolaylaşır. Her meselenin anahtarı kendi içindedir. Eğer çözülemiyorsa, doğru olarak bütün unsurları ile ortaya konulamıyor demektir.
İnsanoğlunu iyi kötü, güzel çirkin bütün tezatları ve karışıklıkları ile bilmek, çelişkileri, bunalım ve sıkıntıları ile tanımak, dünyanın en zor işidir. Dünyada gerçek insan kadar bilinmeye değer başka ne vardır? Varlık binbir sırla doludur. Allah insana akıl ve iradeyi bu sırları çözmek için vermiştir. Bu mânâda dünyayı hakir görmek, güzelliklere sırt çevirmek, her şeye boş vermek, her duruma bana ne demek, akıl ve zekâyı geliştirmemek en büyük günahlardan değil midir? O zaman emanete ihanet etmiş olmuyor muyuz? Buna hakkımız var mı?
Yaratılışın bir mânâsı var. İnsana düşen en büyük görev bu mânâyı araştırmak ve bulmaktır. Bu da hayat ve kâinat karşısında aktif bir davranışı gerektirir. İslâmiyet, hayat ve kâinata en derin mânâyı vermiştir. Onu anlayabildiğimiz, farkına varabildiğimiz gün, bütün varlık pırıl pırıl aydınlık bir mâbet haline gelecektir.
Gören bir göz, işiten bir kulak, hisseden bir kalp, düşünen bir insan için, hayatın her ânı bir mucizedir. Her an düşüncelerini olumsuzdan olumluya çevir. Istırap çekmekten vazgeç, seni üzen, ıstırap veren her ne varsa bırak onları. Kayıtsız şartsız Allah’a teslim ol. Kader oluğu altında uyu. Mutlu olmak isteyen, daha çok şükretsin. Mutluluk, içinde bulunduğumuz koşullarda değil, bizzat kendi içimizdedir. Allah’tan gelen her şeyin bir hikmeti vardır. Allah kimseye taşıyamayacağı yükü vermez. Çözüm bekleyen bir sorunla karşılaştığımızda, bağırıp çağırmak, üzülüp ağlamak bizim henüz olgunlaşmadığımızın, ham ve çiğ olduğumuzun en güzel göstergesidir. Sosyal statümüz, ekonomik durumumuz ne olursa olsun... Önemli olan karanlığa küfretmek değil, bir mum ışığı ile de olsa, o karanlığa aydınlık bir kapı açabilmektir. Bazen bir tebessüm dünyayı dolaşabilir, bir insanı ölümden döndürebilir. Sükûnetle içimize döndüğümüz zaman yalnız olmadığımızı anlarız.
Kâmil insan, halktan biri iken hükümdar gibi olan, hükümdarken halktan biri gibi olandır. İnsan gözdür, gerisi posttan ibarettir. Göz ise dostu görendir. Dostu gören göz için hayatını yaşamak büyük bir aşktır. Başını nereye çevirse, Hak’kın cemali ile yüz yüze gelir. Şekil ve madde, ışığın akislerine göre her an değişir. Allah bize yeter. O ne güzel vekildir. Yunus “Cümle yerde Hak nazır, göz gerektir göresi” der. Güzellik insanın içini ışıtır, aydınlatır. Onda yüceltici, mutluluk verici bir ışık vardır. Seviyoruz. Hayatımızın güzelliği bu yüzden...
Sevgi bedenimizdeki hücreleri yeniler ve bizleri dünyanın kesafetinden çıkarır. Letâfet âlemine götürür. Yunus, sevgisi olmayan insanlara, taş gönülde ne biter diye seslenir. Kabahati kimsede aramayalım. Şâd olmuyorsak nedenlerini düşüncelerimizde, yaşantımızda bulmaya çalışalım. Her şey çok ince bir hesap üstüne kuruludur. Mesele her şeyin yerini, değerini, rolünü kavramadadır. Her şey küçük başlangıçlarla olur. Dağ diye görünen, birleşen atomlardır. Irmaklar, nehirler, barajlar da birleşen su damlaları... Gerçeği insanların ölçüsü ile değil, insanları gerçeğin ölçüsü ile tanı. Âlim ölü olsa bile diridir. Cahil diri olsa bile ölü... Hiçbir şey göründüğü gibi değildir. Bazen kurt en güzel meyvenin içinde gizlenir. Sabır acıdır ama meyvesi güzeldir. İnsan şükür kapısından geçmeden, sabırda yükselemez. Ne yazık ki insanların çoğu, şükretmenin sadece zannı ile yaşıyorlar. Kıymetli yavrum, kini kinle değil, sevgi ile temizle.
En muktedir insan, eline fırsat geçtiği halde, kinIeri unutup bağışlayıcı olandır. Yunus, “Düşmanımız kindir bizim” der.
Huzur, içte sağlanan dengenin meyvesidir. Düşünebilmek için ruh sükûnet ister. Gerçeği seyretmek isteyen kimse, ilk önce kendinde sükûnu tesis etmeli, zihni, bir gölün durgun suları halini almalıdır. Sessizliği güzelleştirmedikçe konuşmamak gerektiğini öğren. Kartallar yalnız uçar, kargalar sürü halinde... Sana bir kötülük yapıldığında verebileceğin en güzel karşılık unutmaktır. En güzel mânâ gülleri, sessizlik içinde açılır. Her günü en önemli gün olarak yaşa. Her işi, yapılacak en iyi iş olarak yap. Her insanı, en değerli insan olarak karşıla. Söylediğin her sözü, en önemli söz olarak söyle... Her gün daha iyiye, daha güzele gidebilmek için, son nefesine kadar elinden gelen bütün gayreti göster. İki günün birbirine eşit olmasın. Mutlu ve çalışkan ol yavrum...
|