Sizden Gelenler

 

subHeader_l

Konu : Çocuk eğitiminde en kestirme yol...
Gönderen : Sabri Babadan Mektup
Tarih : 11/11/2022 2:05:35 PM


.
SABRİ BABADAN CUMA MEKTUBU
ÇOCUK EĞİTİMİ GÜZEL ÖRNEK OLMAKLA BAŞLAR

Kıymetli yavrum,

Zaman zaman bana sorarlar, “Çocuklarımıza İslâm’ı öğretmenin en güzel yolu nedir?” derler. Cevap veririm, “Kendi yaşantınız” derim. İslâm’ın güzelliklerini kendi hayatınızda Peygamberimizi örnek alarak öyle içten, öyle ihlâslı yaşayın ki, çevrenizdeki insanlarda İslâm’a karşı bir sevgi, saygı, hayranlık uyansın. Bence İslâm’ı yaymanın, İslâm’a hizmet etmenin en güzel yöntemi budur. Bakın çevrenizdeki insanlara dikkât edin, söylemek istediklerimi benden daha güzel hissedecek, anlayacaksınız.

Çocukluğumu düşünüyorum. İki mübârek insanın üzerimdeki etkileri, bir ömür boyu hiç eksilmedi. Bu güzeller güzeli insanlardan biri babaannem, diğeri annemdi. O iki insanın şahsında Allah’ı sevdim, Peygamber’i sevdim, İslâm’ı sevdim. Düşünüyorum, bazı ailelerde çok çirkin, çok kaba bir şekilde her gün din, ahlâk nutukları atılır, söve saya örnekler gösterilir, ne hikmetse, dinsiz imansız insanların çoğu, bu tür ailelerden yetişir. Çocukluğumun geçtiği evde din, iman, üzerinde çirkin şekilde tartışmalar yapılan birer durum değil, sadece yaşanan, “hâl” hâline getirilen olgulardı.

Beş yaşındaydım, soğuk bir kış günü idi. Ben sobanın yanında kitabımı açmış okuyordum. Rahmetli babaannem pirinç ayıklıyordu. Birden bir pirinç tanesi halının üzerine düştü. Babaannem pirinç tepsisini bıraktı, yere düşen pirinç tanesini aramaya başladı. Bir türlü bulamadı, ama arayışları devam edi-yordu. Dayanamadım, “Babaanne” dedim. “Yere düşen nihayet bir tane pirinç tanesi. Bu kadar arıyorsun yazık, günah değil mi canına, yoruldun artık.” Babaannemin birden kaşları çatıldı. “Yavrum” dedi. “Sen hiç pirinç yetiştirilirken gördün mü? Nice insanlar, soğuk demeden, sıcak demeden, suların içinde bazen sağlıklarını da ortaya koyarak o pirinci üretiyorlar. Nice insanlar bu yüzden hastalanıyor, sakat kalıyorlar. Sen sıcak sobanın yanına oturmuş, eline kitabını almış ahkâm kesiyorsun.” Bu sözler beni o kadar üzdü ki, bugün bile hatırladıkça yüzüm kızarır. Hiç unutmadım. Ne zaman, nerede pilâv yersem, tabağımda bir tek pirinç dahi bırakmam, hep o günü hatırlarım.

Yıllarca evveldi. Bir komşumuza bayram ziyaretine gitmiştik. Oturduk, sohbet ediyorduk. Evin üç yaşındaki çocuğu babasına seslendi. “Kalk oradan, koltuğa ben oturacağım.” Baba, derhal kalktı. “Gel otur yavrum” dedi. Biraz sonra çocuk babasına döndü: “Ben burada sıkıldım,” dedi, “senin başına oturacağım.” Baba derhal kalktı. Çocuğu aldı, başına oturttu. Aradan yıllar geçti, hâlâ unutamadım. Daha nelerle karşılaşmadım ki… Bir komşumuz da üniversiteye giden kızının ağzına çatalla yemek götürüyordu. Daha bu şekilde yüzlerce misâl sıralayabiliriz. Hepsinde ortaya bir gerçek çıkıyor. Çocuk evde put haline getiriliyor. Sonra da şikâyetler, feryatlar, dövünmeler başlıyor. Biz nerede yanıldık diyorlar.

Japonlarda çok ilginç bir terbiye sistemi var. Çocuklarına bir hükümdara gösterilen saygıyı gösteriyorlar. Ona bir imparator gibi muamele ediyorlar. Ama kesinlikle şımartmıyorlar. Bir Japon için çocuğunu şımartmak, işlenecek suçların en vahimi. Bundan şiddetle kaçıyorlar. Sevgiye evet, saygıya evet, ilgiye evet diyorlar ama şımartmak kesinlikle yasak. Ölüm pahasına da olsa yine yasak. Onlar için bir çocuğu şımartmak ona karşı işlenecek en büyük suç.

Biz ne yazık ki sevmekle, şımartmayı birbirinden ayıramıyoruz. Sevdiğimizi sanıyoruz çocuğu şımartırken. Aslında o anne babalar bilseler ki çocuklarına en büyük kötülüğü yapıyorlar. Çünkü istatistiklerle sabit ki, şımartılarak büyütülen çocuklar hayatta başarılı olamıyorlar. Evlendikleri zaman huzura ve mutluluğa öyle uzak kalıyorlar ki, eşlerine de hayatı zehir ediyorlar. Burunlarından fitil fitil getiriyorlar. Meslek hayatları da daimi bir çekişme, çatışma içinde geçiyor. Bir türlü kendi kendileri olamıyorlar. Amirleri için de, kendi altındaki çalışanlar için de daima sorunlar çıkartıp, çalıştıkları işyerlerini de bir kaos içine sokuyorlar. Bu durum onları daha da saygısız hale getiriyor.

Anne babaların küçük yaşlardan itibaren çocuklarına Allah’ı ve Peygamberi sevdirmeleri çok önemlidir. Yalnız bunun eğitimi çok dikkât ister. Kırk yıl önceydi. Bir avukatla tanışmıştım. Mesleğinde çok bilgili, değerli bir insandı. Ticaret hukuku davalarına giriyordu. Tanınmıştı. El üstünde tutuluyordu. Bir gün mânevi konulardan söz açıldı. Bu sayın avukatın mâneviyata karşı tamamen muhalif olduğunu gördüm. En ufak bir inancı yoktu. Merak ettim doğrusu. Dost olduk. Bir gün bana bir hatırasını anlattı. Mesele vuzuha kavuştu. “Çocuktum,” dedi. “Üç dört yaşındayken en büyük zevkim babamla camiye gidip namaz kılmaktı. Büyük bir zevkle, heyecanla babamı taklit ederek namaz kılardım. Sonra babam seccadeyi kaldırır, ‘Bak yavrum,’ derdi ‘sen namaz kıldın, Allah memnun oldu, sana para gönderdi.’ Her zaman seccadenin altında paralar olurdu. Onları alır, cebime koyar, büyük bir memnuniyet içinde babamın elinden tutar, eve giderdik. Fakat bir türlü içim bu olayı kabul etmek istemiyordu. Yüce Allah’ın nasıl olup da seccadenin altına para koyacağı hep beni meşgul ediyordu. Bir şey dikkâtimi çekmişti. Babam beni camiye götürmezden evvel, ne hikmetse önce kendisi gidiyor, sonra eve gelip beni götürüyordu. Bu olay içimi hep bulandırıyordu. Bir gün gizlice babamı takip ettim. Babam camiye girdi. Oturduğumuz yere geldi. Seccadeyi kaldırdı, cebindeki paraları oraya bıraktı. Benim için bu korkunç bir darbe olmuştu. O anda kendimi aldatılmış hissettim. O gün bütün inançlarımı kaybettim. Bir daha da camiye gitmedim.”

Beş yaşındaydım. Bir gün rahmetli annem elinde bir kitapla çıkageldi. Rahmetli annem edebiyat öğretmeniydi. Çocukken yaramazlık yapınca beni kucağına alır şiirler okurdu. Ömür boyu o şiirleri unutmadım. Bugün bu ileri yaşımda bile şiiri çok seviyorsam, bunda annemin büyük etkisi olmuştur. Rahmetlinin getirdiği kitabın adı, “Yavrularımıza Din Dersleri” idi. Yazarı, Ahmet Hamdi Akseki. Kitapta yer yer o kadar güzel dini şiirler vardı ki, aradan yetmiş yıl geçti hâlâ onları zevkle, heyecanla okurum.

“Yattım Allah, kaldır beni

Cennetine daldır beni

Gece gündüz Allah derim,

İman ile kaldır beni.”

“Yattım sağıma, döndüm soluma

Cümle melekler şahit olsun, dinime imanıma.”

Bu şiirler beni çocukken öyle mutlu eder, öyle heyecanlandırırdı ki, gecelerim huzurla, ışıkla dolardı. Günümüzde küçük çocuklar için yazılan çok güzel şiir kitapları var. Onları çocuklarımıza almakla hem onlara güzel dini duygular aşılamış, hem de şiir sevgisini kazandırmış oluruz. İnsanların üzüntülü, dertli ve sevinçli günlerinde güzel sanatlar en güzel dost, arkadaş değil midir?

“Sizden biriniz çocuğunu iyi terbiye ederse, bu durum kendisi hakkında her gün bir ölçek buğday sadaka vermesinden daha hayırlıdır” buyuruyor Resûlullah Efendimiz (Aleyhisselatü Vesselam). Çocuk eğitimindeki en ince nokta, anne babanın ve aile büyüklerinin kişilikleriyle ve yaşantılarıyla bizzat örnek olmalarıdır. Bunu başarabilenlere ne mutlu…

Selam, saygı ve sevgi ile.

Sabri Tandoğan
(Muhterem Büyüğümüze Dua ve Fatihalarımızla)
Selamlar. Hayırlı işler, hayırlı çalışmalarla sağlık, huzur ve esenlik içinde geçecek cumalar dileriz.

...::Bu yazıyı arkadaşına gönder::...

Geri Dön

 

[Ana Sayfa] [Sabri Tandoğan] [Kitapları] [Yazıları] [Röportajları] [Resim Albümü] [Sizden Gelenler] [Dosya Arşivi] [Arama] [İletişim]