Sizden Gelenler

 

subHeader_l

Konu : "Geliniz bir anımızı imanlı geçirelim."
Gönderen : Sabri Babayla Sohbet
Tarih : 4/19/2018 11:25:51 AM


.



SABRİ BABA İLE MUHTEŞEM SOHBET-DAHA ÖNCE HİÇBİR YERDE YAYINLANMAMIŞ BU SOHBETİ İLK DEFA BURADA SİZLER İÇİN YAYINLIYORUZ


KONU: "VE BİR AN YAŞIYORUM BÜTÜN BİR ÖMRE BEDEL"


Bugün Aziz Büyüğümüz, Muhterem Sabri Tandoğan Büyüğümüzle "Anları yakalamak ve her anı güzel yaşamak" nasıl mümkün olur, "Bir anı imanlı yaşamak" ne demektir, çok kıymetli fikirlerini almak üzere sohbet ediyoruz:


-Efendim, siz "Ve bir an yaşıyorum, bütün bir ömre bedel..." sözünü hep tekrarlarsınız sohbetlerinizde... Neden bir anı güzel yaşamak çok mühim, anların güzelliğini yakalamak nasıl mümkün olur, biraz açar mısınız istirham etsek?


Sabri Baba:


-Yavrum, "Geliniz bir anımızı imanlı geçirelim diyor." bir manevi büyük. Bir an nasıl imanlı yaşanır?


Danıştay üyesi bir arkadaşım vardı, bir gün bir inceleme için bir doğuda köye gidiyor, köy odasına götürüyorlar, muhtar da orada. Arkadaşım hararetle bir konudan bahsediyor, uzun uzun anlatıyor. Muhtar da kulak dikmiş dinliyor dinliyor. Sonra konuşması bitince muhtar yanındaki adama dönüp merakla soruyor:


-Ne didü.??.. diyor...


İşte bugün bazı manevi sohbetlerden çıkınca insanlar da birbirlerine bakıp "Ne didü??..." diyorlar.


Manevi sohbette önemli olan elektriğin düzenli akışıdır. Bazen orada o sohbette bulunması doğru olmayan bir kimse getirilmişse, elektrik o kimseye gelince duruyor.


Bir manevi büyük, "Gelin, bir anımızı imanlı geçirelim" diyor


Bu bir an nasıl imanlı yaşanır?


Bazı insanların aydınlanması bir anda oluyor, bir kelime ile bir bakışla, derinden çektiği bir Ah, bir iç çekiş yepyeni bir insanın doğmasına vesile oluyor.


Setefen King bunu İnsanlık tarihinde yıldızların parladığı anlar diyor , böyle bir kitabı da vardır


Bir gün kırda oturmuş sohbet ediyorduk. Bir kuş geldi bize çok yakın bir dala kondu, adeta bizi dinliyordu. Sohbet boyunca orada kaldı. Bunu bir arkadaş gözlüyormuş, sonra birden bir nara atıp bayıldı ve o günden sonra bambaşka bir adam oldu.


Tolstoy bir gün eve çok üzgün geliyor. Hanımı bir şeyler yeyip içmesini teklif ediyor ama odasına çeklip dinlenmek istiyor. Odasına çekilip Peygamber Efendimizin “Ya hayır söyle yahut sus” Hadisi karşısına çıkıyor okuduğu kitapta. O anda bir kıvılcım oluşuyor ve dünyası bir anda değişiyor. O Hadisin sırrı onda tecelli ediyor. Bu mesela Rabia Christin de farklı, Anne Maria Schimmel de farklı, Eva de Vitray Meyeroviç de farklı… Hepsi farklı tecellilerle bir anda İslama ısınmışlar...


Ünlü bir eski balerin olan Rabia Christin Hanım, bir gün New York'da yürüyüşe çıktığında bir bina görüyor dikkatini çekiyor. Burası bir İslam Kültür Merkezi imiş. İlle arkadaşlarına içeri gireceğim diyor. Arkadaşları "Girme, belki senin girmene tepki gösterirler." diyorlar. O sırada içerde Sefer Dal Beyefendi konuşuyormuş. Ondan içeri girince ayakkabısını çıkarmasını istiyorlar. Bir köşede Sefer Bey'in konuşmasını dinlemeye başlıyor. Sefer Bey'in konuşmasını dinledikten sonra orada İslama adeta aşık oluyor ve oranın müdavimlerinden oluyor. Balerinliği bırakıyor. bütün malını mülkünü satıp İstanbul Fatih te bir ev satın alıyor ve İstanbul’a yerleşiyor. Ve kitaplarını burada yazıyor. Şimdi çok kıymetli eserleri var Türkçe.


Belki beyni de kalbi de aşan başka bir şey var bizim bilmediğimiz. Bazen bir tek ses, bir tek hareket, bir tek bakış insanın bütün dünyasını değiştirebiliyor.


Gençliğimde babamın memleketi Ermenek’e gitmiştim, bir valiz dolusu kitap aldım yanıma. Lise birden ikiye geçmiştim. Bir gün Süfas camiinin bahçesinde oturmuş kitap okuyordum. Bir zat geldi. Çok büyük bir manevi hava sezdim onda. Geldi, abdest almak için ceketini çıkarıp astı, kollarını sıvadı. Onun o kol sıvayışını görmek beni kendimden geçirdi adeta. Bir kol sıyırmadan ne olur demeyin. Kitap elimden düşmüş onu seyrederken. O abdest alıştaki güzellik beni kendimden geçirdi. Herkes abdest alır ama onun abdest alışında bir inanılmaz estetik, bir akıl almaz güzellik vardı. İşte ben o güzelliğe vuruldum. Baktım sonra camiye girdi. O gün kafama koydum, namaz kılacaktım onun arkasında. Ama hala namaz kılmasını bilmiyordum. Hemen gittim bir namaz hocası kitabı aldım. Bütün gece namaz dualarının tamamını ezberledim. Ertesi sabah erkenden kalkıp abdest aldım ve namaz sabahında onun arkasında namaza koştum. Tam onun arkasında namaz kılacak şekilde oturdum ona yakın olabilmek için. Namaz başladı. Ben ömrümde o kadar güzel namaz kılan bir insan görmemiştim. Meğer İmam Efendinin arkasına hep o semtin yaşlıları otururmuş. Namaz bitince cemaate döndü, bana baktı gülümsedi, hafifçe selam verdi. O bakışın ve selamın güzelliği hiç aklımdan çıkmaz. Adeta ona aşık olmuştum. Tatilde her gün Ömer Efendi Hocayla sohbetler ettim. kafamdaki soruları ona sordum, ve ondan muhteşem cevaplar aldım. O cevaplar bana hayat boyu müşküllerimi çözecek birer anahtar oldu.


Kısacası bir an oluyor o bir anda insanın bütün dünyası değişiyor. Mesela otuz sene evvel bir sohbette çay ve simit ikramı oldu. Orda bir hanım, son derece büyük bir dikkatle sohbete konsantre olmuştu. Çok hanımefendi, çok mütevazı bir hanımdı. O simidini çayla içişi hiç hatırımdan çıkmadı yıllarca.


Bütün mesele nedir? Hayatta ne yapıyorsak onu en güzel şekilde yapmak... Giyiniyorsak en güzel şekilde giyineceğiz, telefonla konuşuyorsak öyle bir alo diyeceğiz ki bizi dinleyen kimsenin o anda bütün sıkıntıları gidecek, garsonsak öyle sıcak, öyle samimi, öyle içten bir hoş geldiniz diyecek ki gelen müşterinin içi sımsıcak olacak…


Fazıl Hüsnü Dağlarca bunu bir dizesinde ne güzel anlatır:


“Ve bir an yaşıyorum bütün bir ömre bedel.”


Önemli olan her yerde her zaman çok dikkatli olmak ve bu anları kaçırmamak. İşte o “Geliniz bir anmızı imanlı geçirelim.” sözündeki mana bu. Bütün mesele o anları kaçırmamak, çok dikkatli ve uyanık olmak. Eğer kafa meşgulse bu olmuyor.


Eskiden bir fotoğrafçı varmış. Çok önceden randevu alnırmış ondan. Churchill de bua adama fotoğraf çektirmek istiyor. Adam Efendim diyor sizi çok özel bir anınızda çekmek isterim bunun için size geleyim bir hafta kalayım. Belki böyle bir an yakalarım diyor. Oo da kabul ediyor. o sürede fotoğrafçı Churchilli hep gözlemlemiş. bir hafta geçiyor Ama son gün gelmiş hala tık yok. Son gün Churchill koltuğunda oturup pipo içerken fotoğrafçı yavaşça yaklaşıp ağzından birden piposunu çekiyor ve o anda fotoğrafını çekiyor. İşte Churchillin kitaplara geçen meşhur fotoğrafını böylece çekiyor.


Sabri Baba muhteşem sohbetimize bir şiirle devam ediyor:


(BUZ ÜSTÜNE ŞİİR)


Bu hava yalnız bu akşamüstünündür,
Bu dal bir kere böylesine çıplak.
Bir dost aynı sıcaklıkla elinizi
Yeniden yeniden tutmayacak.


Falan günün filan saatinde
Bir çocuk görürsünüz resim gibi,
Görürsünüz, tutar öpersiniz,
Bir daha, mümkün mü bir daha?
Bitti, kaybettiniz..


Bir an uzunluğuna uzun, derinliğine derin
Güzel olmasına iyice güzel,
Nasıl uçtu gitti bilemezsiniz,
Beni gözlerim aldatır milyonla,
Sizi elleriniz.


Siz bir ellerinizi bıraksanız, ben yalnızlığımı,
Bir sonuna kadar yaşasak
Bu şiir olmayacak şeyler için
Bu şiir buz üstüne yazıldı,
Bir kere söylenip unutulacak...


Gülten Akın ( 1933 - 2015 )



Önemli olan bu anları çoğaltabilmek. İnsanlar ait, bitkilere ait, çiçeklere ait….(Sabri Baba derin bir Ah… çekiyor burada.) bir güzellik görmek için, bir hakikati yakalamak için çok uyanık, çok dikkatli olmak lazım…


Bugünün modern insanının en büyük zafiyeti burada. Her şeye akıl gözüyle bakıyor, menfaat gözüyle bakıyor….
Bir Romalı profun bir sözünü hiç unutmam:


"Hayatta her kadın güzeldir. Ama o güzellikleri görecek kaç erkek var?"


Deli Petro başa gelir gelmez harp açmış yenilmiş, acısını unutmak için yine harp açmış, yine yenilmiş, bu arka arkaya hep böyle devam edince bir gün annesi dayanamamış bir gün “Oğlum artık şu harp açma işini bırak” deyince Petro, “Anne,” demiş, “ben yenile yenile yenmesini öğreneceğim.”


Mesela bir insanın hayatında sevdiği, beğendiği kimseler olmuş olabilir. Ama önemli olan en son bağlandığı kimseye şeksiz şüphesiz bağlanabilmek. İşte benim eski bir sevgilim vardı, şöyle bir özelliği vardı diye hayıflanmak… Yani bu olmaz. Bir espri olarak da, bir anı olarak da eskiye dönmek yok bizim için.


Nasreddin hoca evlenmiş, bir gün yataklarına uzanmışlar, hanımı Ah demiş benim ilk kocam şöyleydi, biraz sonra ikinci kocam böyleydi deyince hoca dayanamamış, kadını yataktan itmiş. Kadın ne oluyoruz deyince “E demiş bu dar yatakta dört kişi nasıl yatsın?” Bu manevi hayatta da böyle.


Bir insanı manevi büyük olarak bağlandıysan artık sadece o olacak. Bir gönülde iki sevgi olmaz.


Sabri Baba, sohbetimizi kendi yazdığı bir şiirin çok özel bir mısraı ile tamamlıyor:


"İnan bana ümit sen olmasan yaşanmaz."


Sabri Tandoğan Efendi Hz.
Allah'ın Rahmeti, Peygamber Efendimiz Aleyhisselatü Vesselamın Şefaatleri Onun ve Hakk'a Göçen Ailesinin Üstlerine Olsun.


NOT: Sayfamızdaki paylaşımlar kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.

...::Bu yazıyı arkadaşına gönder::...

Geri Dön

 

[Ana Sayfa] [Sabri Tandoğan] [Kitapları] [Yazıları] [Röportajları] [Resim Albümü] [Sizden Gelenler] [Dosya Arşivi] [Arama] [İletişim]