Sizden Gelenler

 

subHeader_l

Konu : Kim olursa olsun herkese sevgiyle, şefkatle mi yaklaşmalıyız?
Gönderen : Murat
Tarih : 2/22/2017 10:54:06 PM


.


MERHABA SABRİ BEY AMCA KAFAMA TAKILAN BİR SORU VAR UMARIM BANA YARDIMCI OLURSUNUZ.SABRİ BEY AMCA SİZ TÜM İNSANLARI SEVMEK GERKTİĞİNİ ONLARA SAYGI DUYMAK GEREKTİĞNİ SÖYLÜYOR VE BÖYLE YAŞAMAMIZ GEREKTİĞİNİ ÖĞÜTLÜYORSUNUZ.SABRİ BEY AMCA PEKİ O İNSAN GERÇEKTEN KÖTÜ BİR İNSAN DAHİ OLSA BEN O İNSANA GERÇEKTEN SEVGİYLE ŞEFKATLE Mİ YAKLAŞACAM Bİ ŞEY DAHA DÜNYADAKİ TÜM İNSANLAR AYNI İNANCI PAYLAŞMIYOR BENİM O İNSANLARA YAKLAŞIMIM NASIL OLACAK BEN O İNSANA DA SEVGİYLE SAYGIYLA HOŞGÖRÜYLE Mİ BAKACAM YADA O İNSANLARA BENİM İNANCIMI PAYLAŞMIYOR DİYE DÜŞMANCA MI YAKLAŞACAM.FARKLI İNANÇTA DAHİ OLSA GERÇEKTEN GÜZEL EFENDİ İNSANLARDA VAR MI BUNLARI ÇOK MERAK EDİYORUM UMARIM BANA YARDIMCI OLURSUNUZ.


--------------------------------------------------------------------------------


Sayın Sabri Tandoğan Efendi Hz'nin cevaben yazdıkları :


Sayın Murat Bey,


Kıymetli yavrum son derece önemli bir konuya değinmişsiniz. O kadar önemli ki bence kainatın en önemli meselelerinden birisi. Hayat içindeki durmumuzu tespit bakımından yürüyeceğimiz yolun aydınlık ve ışıklı olması bakımından önemli. Evet haklısınız, hayatta iyi insanlar da var, kötü görünen insanlar da var. Hayır yolda olan insanlar da var, şer yolda olanlar da. Şimdi biz bu iki tür insanı nasıl seveceğiz, bu mümkün mü? İşte beraber bu konuya eğilelim. Efendim, bizim sevgimiz insanların zatına olacak, madem ki yeryüzündeki bütün insanları Cenab-ı Hak yarattı, ben de bir insan olarak onların hepsini sevmeye kendimi mecbur addediyorum. Ve ayrım yapmaksızın yedi milyar insanı sevgiyle saygıyla, edeple, tazimle selamlıyorum. Önce tarihten bir örnekle işe başlayalım. Devir Hazret-i İsa devri. İsa dinine mensup iki insan yolda gidiyorlar, biraz ötede onları rahatsız eden bir durum var. Yolda bir kadın ve bir erkek aleni sevişiyorlar. İki inanmış insan rahatsız oluyor ve karar veriyorlar; kadını recm edelim. Yanlarına yaklaşırken erkek kaçıyor, kadını yakalıyorlar. Taşla öldürecekler, fakat aralarında bir ihtilaf çıkıyor; ilk taşı kim atacak. Onların kanaatine göre ilk taşı kim atarsa o daha çok sevap kazanacak. İkisi de ilk taşı atmak için münakaşaya başlıyorlar. Biraz sonra münakaşa büyüyor, büyüyor ve birbirlerini boğazlayacak hale geliyorlar. Onun üzerine daha uyanık olan birisi kavgayı kesiyor ve bak kardesim diyor, bu böyle olmayacak, iyisi mi Hazret-i İsa’ya gidelim, durumu anlatalım, O hangimize ilk taşı at derse öyle hareket edelim, olayı kapatalım. Ve kadını da sürüyerek Hazret-i İsa’ya geliyorlar. Hazret-i İsa onları dinledikten sonra “İçinizde, diyor kim hayatı boyunca hiç günah işlememişse ilk taşı o atsın”. Birden ikisinin de elindeki taşlar yere düşüyor ve hiçbir şey söylemeden uzaklaşıp gidiyorlar. Kadın şaşkın, perişan “Efendim diyor, özür dilerim, beni affedin ve lütfen evladınız olmama müsaade edin”. Onun üzerine Hazret-i İsa “Gel yavrum diyor, seni Meryem Anneme götüreyim. Beraber Hazret-i Meryem’e gidiyorlar. Hazret-i Meryem sevgi ve şefkatle “Hoşgeldin kızım” diyor, onu yıkıyor, temizliyor, temiz elbiseler giydiriyor. “Sen artık bu evin kızı oldun” diyor. Vatikan’da gezerken gördüm, büyük bir mermer levha var. Üzerinde altın harflerle en büyük hristiyan velilerinin isimleri var. En baştaki isim kim biliyor musunuz: Maria Magdalena. Maria Magdalena olayın kahramanı olan, o taşlanmak istenen hanım. Hazret-i Meryem ve Hazret-i İsa ona yardımcı oluyorlar, noksanlarını tamamlıyorlar. Bir gün geliyor o kızdan hayatını hayra, iyiliğe, güzelliğe adayan bir müstesna insan ortaya çıkıyor. İşte sevgili Murat Bey, biz bir sokak fahişesinden adam olur mu demiyeceğiz, elimizden geldiği, gücümüzün yettiği kadar, ama bir kişi ama on kişi iyiden, güzelden, doğrudan yana kazanmaya çalışacağız. Tasavvuf tarihini incelersek şunu görürüz; ayyaştan, eşkıyadan, sokak serserisinden zamanla Hak dostlarının eliyle nice güzel insanlar yetişiyor. Ve onlar yaşadıkları sürece hep hayrı, güzelliği, sevgiyi, edebi, inceliği nakış nakış işliyorlar. Tereddüdünüzde haklısınız. Onun için bizler nasıl bir kardeşimiz kötü yola, şer yola düşmüşse onu kurtarmak, iyiye güzele götürmek için bütün imkanlarımızı seferber etmez miyiz? Olanca gücümüzle gayret etmez miyiz? Madem ki yedi milyar insan bizim kardeşimiz, neden aynı şeyi düşünmeyelim? En azından elektrik direğinin dibinde müşteri bekleyen bir fahişeyi gördüğümüz zaman “Allah’ım bu insanı sen kurtar, onun yolunu hayra çevir, ona temiz, nezih bir hayat nasib et, inşallah o da pırıl pırıl bir insan olsun” dersek ne kaybederiz? Bu duamızı en azından bütün negatiflikleri yaşayan, kötü yolda olan insanlar için tekrarlarsak zararımız ne olur? Sevgili Murat Bey, zor durumda olanlar, düşenler, manen kirlenenler için dua etmekle kaybımız ne olur?


Durum böyle efendim. Biz bu dünyaya sevmek için geldik, sevilmek için geldik, hayır için geldik, güzellik için geldik. Herkesin en azından kendine göre yapacağı hizmetler vardır. İnsanların yumruklarını sıkarak, dişlerini kenetleyerek bakışlarıyla birbirlerini rencide ettikleri bir toplumda en azından asil, kibar, nezih bir tebessümle dolaşmak bile bence bir hizmettir. Bugün bütün insanlar sevgisizlikten, ilgisizlikten, şefkatsizlikten yanıyor, kavruluyor. Ne olur biz onları sevsek, biz onlara dostluğun, efendiliğin en güzelini göstersek, kaybımız ne olur?


Murat Bey, bilmiyorum sizi aydınlatabildim mi, tereddüdünüz varsa lütfen gene yazın görüşelim. Selam, sevgi ve saygı ile.


Sabri Tandoğan Efendi Hz.
Onun ve Hakka Göçen Ailesinin Aziz Ruhlarına Fatihalarla...


 

...::Bu yazıyı arkadaşına gönder::...

Geri Dön

 

[Ana Sayfa] [Sabri Tandoğan] [Kitapları] [Yazıları] [Röportajları] [Resim Albümü] [Sizden Gelenler] [Dosya Arşivi] [Arama] [İletişim]