Sizden Gelenler

 

subHeader_l

Konu : İnsan ne ekerse onu biçer.
Gönderen : Ayla Belen
Tarih : 7/24/2016 10:54:46 PM


.


Değerli büyüğüm,


Prof.Dr.Saffet Solak'dan bir hatıra, çok severek okudum, paylasmak istedim efendim.


Işığı yanan evler


Tıp fakültesini yeni bitirmis, pratisyen hekim olarak ilk görev yerim olan Konya'ya baglı bir beldenin saglık ocagına gitmistim.genctim,bekardım. Kücük bir beldeydi gittigim yer,Ilk gece bir eve misafir olmustum. Tren istasyonunun hemen yanındaki evdi.Aksam yemeginden sonra caylarımız gelmis, sohbetlerimiz ilerliyordu.Üzerimde yol yorgunlugu, geldiğim yerin yabancılığı ile ağır bir uyku beni icine cekiyordu. Ev sahibine bir sey diyemiyordum. Bir müddet daha geçti, yine bir hareket yok, ev sahibi hacı anneye sıkılarak: "Annecigim, sizin buralarda kaçta yatılıyor?" dedim. Hacıanne:" Evladım treni bekliyoruz, az sonra tren gelecek, onu bekliyoruz" dediler. Merak ettim, tekrar sordum:


"Trenden sizin bir yakınınız mı inecek ?"


Hacıanne:"Hayır evladım, trende bekledigimiz bir tanıdıgımız yok.Trenden buraların yabancısı birileri inebilir, ısıgı yanan bir ev bulamazsa, sokakta kalır." diye cevap verdi.


Konya ovasında, ya da bir baska yerinde Türkiye'nin,trenden inen yolcular icin "Isıgı yanan evler" hala duruyor mu? Yolcular ,yorgun bedenlerini yün yataklarda dinlendirmeye devam ediyorlar mı? Aç bir köpegin önüne bir kap yemek bırakan insanlar yasıyorlar mı? Kuslara yuva yapan mimarlar, sahi nerede simdi o güzel insanlar, atlarına binip gitmisler.


Bizler,atlarına binip giden insanlara sahip bir medeniyetin yetimleriyiz.


Cekip gidenlerin doldurulmamıs bosluklarında savrulup duran yoksullarız


Şair şöyle diyordu:



"Güzel insanlar, güzel atlara binip gittiler”



Bu güzel insanlar neden ve nasıl atlarına binip gittiler?


Onları ne yıldırdı da bir daha dönmemek üzere sessiz sedasız gittiler?


Ey güzel yurdumun güzel insanları! Neredesiniz ? "


Bu güzel ve düsündürücü anısı, sayın Saffet Solak hocanın yeniden nasıl o güzel insanlar gibi olabiliriz diye uzun uzun düsündürdü bu gece beni hocam.


Sizin bu konudaki yüce görüslerinizi, tavsiyelerinizi almak istedim, istirham ediyorum sizden.


En derin saygılarımla ellerinizden öpüyorum.


Ayla Belen


--------------------------------------------------------------------------------


Sayın Sabri Tandoğan Efendi Hz'nin cevaben yazdıkları :


Sayın Ayla Belen,


Kıymetli yavrum, mailinde öylesine önemli bir konuya değinmişsin ki okurken içimin ürperdiğini hissettim. Beyaz atlarına binip giden ve bir daha dönmeyenlerin yeri niye mi boş kaldı? Birbirlerine isimleriyle hitap etmeye kıyamayan, onu beyle, hanımla yumuşatan, efendi ile, hatunla yücelten insanların yerini kimlerin aldıkları ortada. Öyle uzun uzun gerekçe aramaya lüzum yok ki. Değerli yavrum, Necip Fazıl bir mısrada özetliyor:



“Birşey koptu bizden, birşey, herşeyi tutan birşey”



Mes’ele bundan ibaret. Biz, Fazıl Hüsnü Dağlarca’nın dediği gibi Allah’dan uzaklaştık.



“Çocuğum, dua et geceleri,


İnsan, uzaklaşabilir Allah’tan”



Dünkü insanı değil eşini, çocuklarını, komşularını, mahallesindeki kedileri, köpekleri, kuşları bile düşünmeye, doyurmaya sevkeden amil neydi? İşte biz, onlardan uzaklaştık. Kabalık, hoyratlık, egoistlik, ben merkezci düşünce egemen oldu. Zifaf gecesi, odalarına girer girmez birbirlerine sevgiyle, saygıyla, hayranlıkla, ürpererek bakan insanların yerine, aşklarının ebedi olması, hayırlı evlatlar vermesi için Yaradanına secde etmek üzere birbirlerine abdest almakta yardım eden, seccadelerini seren insanların yerine, gözleri kör bir şehvetle dolmuş, hayvandan daha aşağı yaratıklar geldi. Onlar, birkaç saat önce nikah memurunun önünde “önce ben senin ayağına basacağım” diye tepişenlerdi. Biz, merhum Rana hanımla kırkdört yıl evli kaldık. Bu süre içinde bir kere bile kavga etmedik, münakaşa etmedik, birbirimize darılmadık, kırılmadık. Bu kırkdört yıl içinde bir kere bile bizim evde para lafı edilmedi. Sadece ama sadece birbirimize sevgi duyduk, saygı duyduk. Çünkü, nikah memurunun önünden kalkıp yeni evimizin kapısından girerken bir anlaşma yapmıştık. El ele verdik ve Allah’ın huzurunda bir mukavele imzaladık. Bu evde dedik ne senin dediğin olacak, ne benim dediğim olacak. Yalnız ama yalnız, Allah’ın ve Peygamberin dediği olacak. Ve Rana Hanımın Hakka göçüş anına kadar bu mukaveleye bağlı kaldık. Olay bu, kıymetli yavrum. Nerede egoizm, nerede ben merkezci düşünce, nerede Allah’dan uzaklık, orada pislik, orada kabalık, orada kavga, gürültü. Aslında bunları niye yadırgıyoruz? Bilimsel bir gerçeklik değil mi? Muayyen sebeplerden muayyen neticeler hasıl oluyor. Hayret edecek birşey yok ki. İnsanoğlunun asıl özlemini duyduğu ihtiyaç, sımsıcak, tertemiz, bembeyaz bir sevgi iken, insanın asıl ihtiyacı bir omuza başını dayayıp orada kendini güvende hissetmenin sıcaklığını duyumsamak iken bunların yerini hodbinlik, kabalık, küstahlık, saygısızlık alırsa, insanların yeni mabudu para, pul, mal, şehvet olursa, başka ne bekleyebiliriz? İşte, durum sadece bundan ibaret yavrum. Ekilenler, biçiliyor...


Selam, sevgi ve saygı ile.


Sabri Tandoğan Efendi Hz.
Aziz Ruhlarına Fatihalarla...


 

...::Bu yazıyı arkadaşına gönder::...

Geri Dön

 

[Ana Sayfa] [Sabri Tandoğan] [Kitapları] [Yazıları] [Röportajları] [Resim Albümü] [Sizden Gelenler] [Dosya Arşivi] [Arama] [İletişim]