.
Öyle insanlar vardır ki, çalışırlarken, işlerini yaparlarken, mesleklerini icra ederlerken güzelleşirler, ulvîleşirler, bir gül yaprağının üstündeki yağmur tanesi gibi olurlar. İşte onlar, mükemmellik duygusuna sahip insanlardır. Her iş önemlidir. Her meslek kutsaldır. İş, o yüceliği görebilmekte, o işin gerektirdiği ciddiyet, vakar, asalet, edep ve incelikle gereken önemi gösterebilmektedir. Önemli olan ne yaptığımız değil, nasıl yaptığımızdır. Ameller niyetlere göredir. İnsanlara hâkim olan bir zihniyet var şimdi. İşini elinin ucuyla tutmak, onun zevkini, şevkini, heyecanını, ürpertisini duymadan “aman paydos olsa da gitsek” diye beklemek... İşte bir insanın, bırakın toplumu, kendine karşı takınacağı en kötü tavır budur. Sorarım size, böyle bir insanın, bu tavırdaki bir kimsenin, bırakın meslekteki başarısını, işinde ilerlemesine, kendi iç dünyasında, kendi gönül âleminde rahat, huzurlu, güzellikleri yaşayan bir insan olmasına imkân var mıdır? Böyle bir insan, hayatın, varoluşun o çılgın heyecanını duyabilir mi? Böyle bir insanın hayatın çeşitli durumları karşısında “Ve bir an yaşıyorum, bütün bir ömre bedel...” demesine imkân var mıdır?