Sizden Gelenler

 

subHeader_l

Konu : Bizi İçimizden Yıkmak İstiyorlar, çare nedir?
Gönderen : Sabri Babadan Selam
Tarih : 7/20/2016 6:40:44 AM


.



Kıymetli yavrum,


Eskiden bir ülkeyi fethetmek için ordular gönderilirmiş. Asker telef edilirmiş. Dünya kadar masraf yapılırmış. Günümüzde işin kolayı bulundu. Üç yöntemle hiç bunlara gerek kalmadı. Birinci yöntem; kültürel istilâ. İstilâ planının uygulanışı, ilk kültürel istilâ ile başlıyor. Radyolarla, televizyonlarla, gazetelerle, okullarla, üniversitelerle birtakım uşak ruhlu köleler yetiştiriliyor. Onların beyinleri yıkanıyor. Ruhları, inançları yok ediliyor. Ilımlı İslâm palavraları ile bütün mânevi hayatları berhava ediliyor. Sonra birtakım entel danteller üretiliyor. Amerika’ya tapan, Avrupa Birliği’nin önünde secde eden, renksiz, şahsiyetsiz, korkak, aciz insancıklar ortaya çıkıyor. Ve bunlar ne yazık ki kendi dillerine, dinlerine, milliyetlerine, bayraklarına, tarihlerine, kültürlerine, şehit kanlarına ihanet ediyorlar. Adamlar haykırıyor. Sizi sevmiyoruz, istemiyoruz, sizden nefret ediyoruz, tiksiniyoruz. Elli sene de geçse, sizi Avrupa Birliği’ne almayız diyorlar. Biz hâlâ, onlar ne derse desin, Avrupa Birliği’ne gireceğiz diye ısrar ediyoruz. Katran ruhlu papazların, Vatikan’ın ortaya attığı rezil, adi, aşağılık bir görüş var, dinler arası diyalog diye. Adı profesöre çıkmış bir sürü dünya, âhiret cahili insan, bunun bayraktarlığını yapıyor. Kardeşim hangi diyalog? Siz neden bahsediyorsunuz? Adam senin inandığın Allah’a inanmıyor. Senin inandığın kitaba inanmıyor. Senin bütün hücrelerinle, bütün varlığınla, bütün aşkınla bağlı olduğun Peygamberinin çok çirkin karikatürlerini yapıyor, onları dünyaya yayıyor. O papa denilen katran ruhlu adam, Türkiye’ye gelmezden önce, ağız dolusu İslâm’a ve Peygamberine hakaret ediyor. Sonra bu diyalogcu geçinen zavallı yaratıklar, sırıtarak ellerini uzatıyorlar, kardeşçilik oynuyorlar. İşte kültürel istilâ bu. Daha düşmanın kurşunu gelmeden, kaleler içten fethediliyor. Bugüne kadar televizyon dizilerinde bir kere ortaya pozitif düşünen, kibar, asil, efendi, saygılı bir Türk ailesi tipi ortaya konmadı. Akşam olunca nice zavallı, kurbanlık koyunlar gibi o iğrenç dizilerin önüne oturarak, günlük zehirlerini kâfi dozajda alıyorlar. İşte kültür istilâsı bu. Kaleler içten fethediliyor. Artık her yayın organı, ayrı bir Truva atı. Gayet tabi bütün bu olanlardan sonra ikinci yöntem kendiliğinden ortaya çıkıyor. Ekonomik istilâ. Bankalar satılıyor, fabrikalar satılıyor, işyerleri satılıyor, topraklar satılıyor, vicdanlar satılıyor. Ve bunun arkasından pek tabi siyasal istilâ geliyor. Bir büyükelçi çıkıyor, müstemleke valisi gibi beyanat veriyor, yol gösteriyor, emirler yağdırıyor. On bir askerimizin başına çuval geçiriliyor, yetmiş üç milyonda bir kişiden tık çıkmıyor. İşte siyasal istilâ. En çirkin, en adi, en rezil şekliyle. Bütün bunlar bir şeyden kaynaklanıyor. O yirmi iki yaşındaki delikanlının içindeki Himalaya gibi aşka, heyecana ne yazık ki bizler sahip değiliz. Olamadığımız için de, bütün bunlar başımıza geliyor. Aslında o çuvallar on bir askerin başına geçmedi. Yetmiş üç milyonun başına geçti. Kalbinde nakış iğnesinin ucu kadar vatan aşkı, bayrak aşkı, Allah aşkı olanlar, gece ıstırap içinde bu çuvalların acısını haykırıyorlar. Bugün kalkındık, kalkınıyoruz yalanlarının, palavralarının arkasındaki gerçek bu. Önce kültürel istilâ, sonra siyasal istilâ. Sonra bütün bunları kamufle etmek için nutuklar... Nutuklar... Nutuklar...





Bu hakikatler herkesin gözü önünde. Ama ne yazık ki, gözler ıstırabı haykırırken dudaklar susuyor. Yapılacak iş nedir? O fetih günlerinin saf neşesine, aşkına, heyecanına tekrar kavuşabilmek. EI ele verip tek yürek olmak, bütün küçük hesapları, dargınlıkları, kırgınlıkları unutup, o Allah aşkını, Peygamber aşkını, vatan aşkını, bayrak aşkını yüreğimizde duyabilmek. O temiz, sıcak, asil aşkı içimizde tekrar duyduğumuz gün göreceğiz ki, bütün imkânsızlıklar yok olacak. Bütün karanlıklar aydınlanacak. Bütün çirkinlikler güzelliğe dönüşecek ve biz el ele, yürek yüreğe verip, “Aşk gelicek, cümle eksikler biter” diyeceğiz, “Sevelim, sevilelim, dünya kimseye kalmaz” diyeceğiz...


Selam, saygı ve sevgi ile.


Sabri Tandoğan


Aziz Ruhlarına Fatihalarla....

 

...::Bu yazıyı arkadaşına gönder::...

Geri Dön

 

[Ana Sayfa] [Sabri Tandoğan] [Kitapları] [Yazıları] [Röportajları] [Resim Albümü] [Sizden Gelenler] [Dosya Arşivi] [Arama] [İletişim]