Sizden Gelenler

 

subHeader_l

Konu : Ölmeden önce nefsini terbiye edip toprak gibi olanlara ne mutlu...
Gönderen : Müzeyyen
Tarih : 6/30/2016 9:18:16 AM


.


Merhabalar değerli Kardeşlerim...


"Siz takva sahibi olun ALLAH  size öğretir. "  (Bakara / 282 )


"Siz bildiklerinizle amel ederseniz Allah size bilmediklerinizi öğretir  ."


En kalbi güzellikler sizinle olsun  kıymetli dostlar, bu gün  aslında başka bir yazmayı düşünüyordum, ancak  tecelliyat başka türlü oldu, zuhurat beni alıp başka yerlere götürdü.


Hadis-i Kudsi' de ALLAH  ( C.C) dünyaya emreder:


"   Ey ! dünya  ; Bana hizmet edene sen de hizmetkâr ol. Sana hizmet edeni de hizmetkâr olarak kullan.  ( Onu hırslarından yorgun, perişan  ve eli boş düşür. İnsanlara da ibret eyle.)  ( Cafer- i Sadık Hazretleri)


 İnsana huzur , şifa vermesi Allah'ın  huzuruna ilahi kameranın idrakine  ve  tevazuya götürmesi gereken ilim ;
 gurur vesilesi olursa insanı günaha sokup Kibrini artırmaktan , Hakk'la  arasında perde olmaktan başka bir işe yaramaz.


Şirazlı Şeyh Sadi anlatıyor:


 " Ey kardeş ! madem ki sonunda toprak olacak ve toprak haline geleceksin. O halde ölmeden evvel toprak gibi mütevazi ol. " 


Bekleyen şehrinde bir abid  kişiye rastladım  kendisine  " Ne olur Beni terbiye et , cehaletten kurtar !   "  dedim . 


O da bana " Ey Molla !  git toprak gibi tahammüllü ol ! Aksi takdirde  ne okumuşsan onları toprağa göm  " dedi.


Hoşgörülü, sabırlı , tevazulu ve tahammülü ol . toprağa her türlü pislik atılır,  ezilir , hakaret görür fakat ondan faydadan güzellikten başka bir  şey zuhur etmez.  


"  Baharın tesiriyle taş yeşerir mi hiç ! toprak ol ki renk renk çiçekler , Güller bitiresin. "  ( Hz. Mevlânâ )


Hadis-i Şerif ,yada Cüneyd-i Bağdadiye nispet edilen bir söz :


" Müslüman temiz toprağa benzer. Temiz toprağa her şey atılır. Ezilip hakaret görür, lakin ondan hep güzel temiz faydalı  şeyler çıkar. " 


" Her kim kendini kıymetli bilirse , onun tevazudan bir nasibi yoktur. " ( Malik bin Dinar Hz. ) Hz. Mevlânamız şöyle buyururlar .


"  Günah işlemekten çekinenler, temiz gönüllü kişiler, sabah akşam çölde yol alırlar , Kabe'ye gitmek isterler ! Halbuki Kabe onları ziyaret etmek için onlara doğru gelir, onları karşılar !  "  


Kabe'nin karşıladıklarına Has ve nazlı kullara sen hakaret gözüyle bakarsan Vay haline !


Ve Düşünürken hatıralarıma doğru yol alırken ...


Müftü Efendi ve ibretlik hatırası geliyor aklıma, Medine de olduğumuz bir gündü grup hocası Hacer hanım , hurma bahçesinde piknik ayarlamıştı . Yatsı namazını kıldıktan sonra gidilecek Arapların meşhur " Elbeyk " yemeği yenilecekti. Pek katılmayı düşünmüyordum fakat arkadaşların ısrarını kıramadım. Yatsı namazını Gül kokulu Mescitte kıldıktan sonra otobüsle yola çıktık. Bir ara  içimden sürekli  " ne işin var burada Mescitte kalsaydın! demekten kendimi alamıyordum  "  yolculuk sona erdi  Hurma bahçesine gelmiştik . Sonra Müftü efendi 'den hatırasını dinleyince çok etkilendim demek ki gelmemdeki sebeb bu imiş diye geldiğime sevindim . Meczub kendisini hatırlatmak istiyormuş. 


Hurma bahçesinde piknik sona erince biraz ileride , kapalı bir çadıra girmiştik. Müftü efendi gruptakilere vaz 'u nasihat etmekteydi. Gençlerden bir grup kendisinden bir hatırasını anlatmasını rica etmişlerdi. O da çok etkilendiği bir hatırasını bizlerle paylaştı. İlgiyle dinlediğimiz bu  hatırası, bizleri de derinden etkileyip gözyaşları içerisinde bırakmıştı.  Allah yolunda can verenlerin, yani  şehitlerin ölmediğine diri olduğuna dairdi şöyleydi: 


Bir süre öncesiydi, kafile başkanlığı yaptığım bir grupla Umreye gelmiştik. Grubun içerisinde bir de meczup bulunmaktaydı, Bu meczup bazen çok akıllıca konuşur, hikmetli şeyler söyler, bazen hiç bir şey bilmez , hiç bir şeyden , anlamaz saf gibi davranırdı. Bazı zamanlarda da kendisini gruptakilere dini  sohbetler anlatırken buluyordum. Ben Ona deli derdim O da bana Hoca diye seslenirdi. Yine bir gün kendisini , çevresinde ki insanlara dini bilgiler anlatırken, Hakk'tan Hakikatten bahseder bir şekilde  görünce :



"- Senin ne ilmin var ki ? ne biliyorsun ki insanlara anlatıyorsun ...!   "  diye onu  hafife almıştım adeta küçümsemiştim...


Aslında : 
Bir tahsilin, diploman, ünvanın mı var ki ? demek istemişti.


 O gün de Uhud'a gidecektik Uhud şehitlerinin ve Uhud'un benim gönül dünyamda ayrı bir yeri ve önemi vardır. Uhud'a gitmeyi Uhud'u anlatmayı başka türlü severim. Ayneyn tepesin de Uhud'u anlatmak için mikrofonu elime aldım...Aman Allah'ım...! hiç bir şey hatırlayamıyor anlatamıyordum hafızamda ki her şey birden silinmişti, hiç bir tat almadım, sonra meczuba dediğimi hatırladım kendisine bana ne yaptın böyle dedim bana dönerek : " - Hoca ilminle mağrur olma  "  dedi.


Meğerse O, sabah erkenden de oraya gelmiş ziyaret etmiş oraları ,  orasının, manevi havasını derinden yaşamış, hissetmiş  ruhaniyetleriyle irtibata geçmiş. Biraz sonra şehitliğe indik, birazdan meczup diz üstü çöktü ter içinde kaldı , renkten renge giriyor anlayamadığımız hareketler yapıyordu. Ve o anda ortalığı öyle güzel bir koku kapladı ki, hayatımda öyle güzel bir koku hiç duymamıştım, o kokuyla mest oluyorsunuz , koku sizi kendinizden geçiriyor . O anda ,aklınızda ne eviniz ne aileniz dünya ya ait hiç bir şey kalmıyor   o manevi halet-i ruhiyeyle , Rabbim'den halisane bir biçim de şehit olmayı diledim. Sonra meczubu görünce şehitlikteki  büründüğü o ahvalini ve halavetinin  sebebini sordum.:


" Hazreti Hamza'nın oraya geldiğini ve ona sarılıp alnından öptüğünü, söyledi ve müftü efendinin de alnından öpmesini meczuptan istemişti Uhud' u ve Uhud şehitlerini ,çok sevdiğinden dolayıydı her halde, demek ki onlar kendilerini sevenleri çok iyi biliyorlardı başta Efendimiz olmak üzere birbirlerini Allah için sevenlere iftilafı zaman ve mekan fark etmiyordu.


Sonra meczupla Ravza-ı mutahhara' ya gittik o kalabalıktan yürünmeyen yollar bizim önümüz de fark edilir bir şekilde, birden açılıyordu. Yanında polisin beklediği iki kişilik bir yer ayrılmıştı orada namaz kılıp, serbestçe ziyaret edip çıktık. Bir daha ki sene meczupla yeniden umreye gitmeye karar vermiştik kendisini telefonla aradığımda evden vefat ettiğini söylediler öleceğini de rüyasında görmüştü evden cenaze çıkacak demişti.. Birden dilimden satırdan okuyanlardan değil , sadırdan okuyanlardanmış sözleri dökülüvermişti. 


O ara adamın birisi bir sual tevcih ettiler akabinde,  kendisine  dini kitap yazdığını Müftü efendi'ye söyledi.  Müftü efendi adama sen  ne bilirsin ki tarzında bir şeyler söyledi yine.


Allah'ın dostları bin bir kisve içinde aramızda gizlenmişler. Kimbilir bizim görüp te değer vermediğimiz hangi pılı pırtının içinde Allah dostunu gizlemiştir.


Harabat ehline hor bakma zakir


Defineye malik viraneler var..


Her gördüğünü Hızır bilen , Her Geceyi Kadir bilenler ne güzel insanlardır.


Müftü Efendiye de Rabbim dileğini ihsan etsin iyi kalpli bir insandı gruptakilere tesbihler alıp dağıttı .Kimseyi kırıp incitmedi .  Aşk Gelmeden eksiklikler bitmez... nefsimizin gurur ve kibri bitmez.



Şairin terennüm ettiği gibi :
Kim İslâma hizmeti düşünse her anında
Şehittir o Müslüman, ölse de yatağında 


İlim ilim bilmektir


İlim kendin bilmektir


Sen kendini bilmedin


Bu nice okumaktır.


( Yunus Emre Hz. )


Vesselâm


Müzeyyen Cihangiroğlu

...::Bu yazıyı arkadaşına gönder::...

Geri Dön

 

[Ana Sayfa] [Sabri Tandoğan] [Kitapları] [Yazıları] [Röportajları] [Resim Albümü] [Sizden Gelenler] [Dosya Arşivi] [Arama] [İletişim]